Viyana Seçimleri | “80 Bin Kişilik Sessizlik”

| Adem Hüyük
Viyana seçimleri kapsamında 80 bin Türkiye kökenli seçmenin olduğu ileri sürülürken, bunun sadece “ortalama” sadece 15 bininin seçimlere katılmış olması, hiçbir sivil toplum kuruluşunu rahatsız etmemiş gibi.
Viyana’daki Türkiye kökenli toplumu temsil ettiklerini söyleyen dernekler, Türkiye kökenli seçmeninin sandığa gitmesi bakımından, fiyaskoyla sonuçlanan Viyana seçimlerini bir araya gelerek değerlendirecekler mi?
“Seçimlere katılın” çağrısından fazlası yapılmalı
Viyana seçimleri sona erdi. Sandıklar kapandı, sonuçlar açıklandı. Ancak geriye kalan sadece rakamlar değil. Büyük bir insan topluluğunun vatandaşı olduğu ülkeye ve yaşadığı şehre ne kadar yabancı olduğunu gösteren bir tablo kaldı.
Bu şehirde yaşayan yaklaşık 80 bin Türkiye kökenli seçmenden yalnızca [ortalama] 15 bininin sandık başına gitmiş olması, “yabancı” kalmakta ısrar etmek değil de nedir?
Bir yandan yabancı düşmanlığından şikayetçi olurken, diğer yandan temsil hakkının kullanılmaması yabancı düşmanlığının önünü açmaz mı?
Medya ve kamuoyunda fazlasıyla gündeme gelmenin kalıcı bir menfaati olmadığını daha önceki deneyimlerden biliyoruz. Siyaseti belirleyen seçimlere katılım sağlandığı sürece kalıcı bir önem kazanılmış olunur. Unutulmaması gereken, “bizim kendimizi ne kadar çok önemsediğimizin, Avusturya siyasetinde bir karşılığı yok.”
“Sivil Toplum” bilincinin tam anlamıyla kavranamadığı sivil toplum kuruluşları, “seçimlere katılın” demenin ötesinde bir çalışma yürütmesi gerekmiyor mu?
Göçmenlerin yalnızca kültürel kimlikleri üzerinden tanımlandığı, temsil iddiasında bulunan dernek ve kurumların toplumu sandığa taşıyamadığı bir ortamdayız.
Oysa 2020 Viyana seçimlerinde katılım bu seçimlere göre biraz daha umut vericiydi. 2020 seçimlerinde 27 bine ulaşan katılım, bu seçimlerde neden keskin bir düşüş yaşadı?
Hizmet yerine, ana vatan üzerinden oy devşirme
Bu düşük katılım, sadece bireysel ilgisizlikle açıklanamaz. Aksine bu durum, Türkiye kökenli göçmen toplulukların yaşadıkları ülkeyle olan siyasal ilişkilerinin yüzeysel ve kırılgan olduğunu da gösteriyor.
Türkiye kökenli seçmenin Avusturya’ya dair siyasal ilişkilerin yüzeysel ve kırılgan olduğunu, seçimlerde fırsata çevrilmek istenmesiyle, Türkiye’den siyasetçi ve sporcu tanınmış kişiler Viyana seçim kampanyasına dahil edildi.
Viyana’da en çok yaşayan seçmenin memleketlerinin AK Partili belediye başkanları, farklı başlıklar üzerinden Viyana’ya davet edilmiş, seçim kampanyasında kullanılmıştır. Ancak beş AK Partili belediye başkanı ve bir teknik direktörün seçim kampanyasına dahil edinmesi, daha önce de belirttiğim gibi ters tepmiş ve bu organizeyi yapan siyasetçiye oy getireceğine, oy kaybına neden olmuştur. Bu durum kendisini, 2020 seçimlerine göre iki binin üzerinde tercihli oy kaybı yaşanmasında göstermiştir.
Peki, seçimlerde neden Türkiye desteğine ihtiyaç duyuldu?
Seçmenin hangi partiyi tercih edeceğine etki yapması gereken en önemli faktör; aday olan siyasi parti veya siyasetçisinin yaptığı hizmetler değil midir?
Seçmenin Viyana’ya yıllar önce geldiği memleketinin belediye başkanını seçim döneminde Viyana’ya davet etmek, hizmet olarak mı görülüyor?
Seçmene, “bakın biz sizin memleketinizin belediye başkanını getirdik. Siz de oyunuzu bize verin” mesajı mı verildi?
STK’lar seçimlerin neresin de?
Viyana’daki sivil toplum kuruluşları, yıllardır toplumu temsil ettiklerini söylüyorlar. Ancak bu temsil, ne yazık ki seçim günlerinde karşılık bulmuyor. On binlerce insanın oy vermeye gitmemesi, bu yapıların toplumla bağlarının zayıf olduğunun açık göstergesi değil mi?
Hiçbir dernek bu tablo karşısında kamuoyuna yönelik bir açıklama yapmadı, özeleştiri vermedi, seçim sonuçlarını analiz etmek üzere ortak bir toplantı çağrısı dahi yapmadı. Oysa tam da şimdi, hem siyasal katılımın neden bu denli düşük olduğu hem de temsil iddiasındaki kurumların bu tabloya etkisinin ne olduğu tartışılmalı.
Seçim katılımı, bir toplumun kamusal hayattaki varlığı için temel göstergelerden biridir. Katılım yoksa temsil de yoktur. Temsil yoksa taleplerin karşılık bulması da zorlaşır. Seçimlerde sandığa gitmeyen 65 bin kişi, sadece bir seçimden değil, bir toplumsal sözleşmeden de geri durmuştur.
Artık samimiyet zamanı
Bu yazı, kimseyi hedef göstermek için değil; herkesin kendine şu soruyu sorması için yazıldı:
“80 bin seçmenden sadece 15 bini oy veriyorsa, kimi temsil ediyorum?”
Sivil toplumun ve kanaat önderlerinin bu soruyla yüzleşmeye cesaret etmesi gerekiyor.
Ayrıca seçimlere katılım oranı gözetilerek, dernekçilik anlayışında yapısal değişikliklere gidilmesi yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. | ©DerVirgül