Modern birey gerçekten özgür mü?

| Ramazan Yaylalı
Moderniteyle birlikte geleneksel toplumların sabit ve tekdüze yapısından kopan birey, kimliğini oluştururken geleneksel değerlere ve bilgilere eskisi kadar bağlı değildir. Çünkü modern yaşamın ihtiyaçları karşısında geleneksel bilgi, bir rehber olarak yetersiz kalmıştır. Modernite sadece geleneğe meydan okuyarak yeni bir dünya yaratmakla yetinmemiş, aynı zamanda bireyi yeniden inşa etmiştir. Modern birey artık hayatını şekillendirebileceği, seçeneklerle dolu, dinamik bir ekosistemde yaşamaktadır. Bu ekosistemde birey, özgür bir şekilde kendi yolunu çizen, verdiği kararların sorumluluğunu taşıyan özerk kişidir. Her seçimi kendine aittir ve bu seçimler onun kendi hayat hikayesini yazmasını sağlar. Birey artık geleneksel toplumlarda olduğu gibi önceden kendisi için belirlenmiş yolda yürümek yerine, kendi iradesiyle ve elindeki imkanlarla hayatını inşa etme özgürlüğüne sahiptir¹.
Modern öncesi dönemlerde aileler, cemaatler ya da dini kurumlar bireyin hayatını tüm sorumluğunu alarak yönlendirir, fırsatları ve riskleri sorumluluğunu alarak dizayn ederlerdi. Ancak modern dünyada birey kendini gerçekleştirme sürecinde bu fırsatları ve riskleri kendi başına algılamak, yorumlamak ve karar vermek zorundadır. Modern yaşamın karmaşıklığı düşünüldüğünde, bireyler doğru kararlar almakta zorlanabilirler. Çünkü aldıkları kararların sonuçları ve etkileri çoğu zaman belirsizdir. Bu nedenle birey, seçeneklerle dolu [multi-options] bir ekosistemde risk analizleri yapmakta güçlük çeker. Ekonomik, sosyal ve kişisel risklerle karşı karşıya kalan birey, adeta bir deneme-yanılma süreciyle hayatını planlamak, düzenlemek ve tutarlı hale getirmek zorundadır. Bu süreçte modern özne doğrudan bir emre zorlanmaz, ancak kendi hayatını planlaması, anlaması ve eyleme geçmesi beklenir. Kendini gerçekleştirme sürecinde bir başarısızlık [scheitern] durumunda ise bu sonuçlarla başa çıkmak bireyin sorumluluğundadır ve bu durum bazen hem bedensel hem ruhsal anlamda birey için ıstıraba dönüşebilir².
Bir diğer önemli nokta ise, bireyselleşme sürecinin yalnızca geleneksel otoritenin despot ve baskıcı dünyasından kurtulunması olarak algılanmasıdır. Bu kısmen doğru olsa da geleneksel kurumlardan bağımsız hale gelen birey, bu kez modern kurumların sınırlayıcı gerçekliğiyle karşı karşıya kalır. Dolayısıyla, mutlak anlamda özgür bireyden bahsetmek pek mümkün değildir.
Çünkü insanlar, geleneksel norm ve kısıtlamalardan kurtulurken, aynı zamanda modern toplumun getirdiği sistemlerle bütünleşmektedir; emek piyasası, eğitim sistemi, hukuk sistemi, bürokrasi gibi. Bu kurumlar kendi gereksinimlerini, standartlarını ve uygunluk kriterlerini oluşturmaktadırlar. Birey, bu düzenlemelerin oluşturduğu ağlarda yolunu bulmayı öğrenmek zorundadır. Aksi takdirde sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılacaktır³.
Almanların meşhur bir deyimi ile ifade edersek her birey bir selberschuld[4] kategorisine itilmektedir
Özetle, bireyselleşme tam anlamıyla özgürleşmek demek değildir. Aksine, modern dünyanın yeni kuralları ve beklentileri çerçevesinde bireyin kendini yeniden şekillendirmesidir. Özgürlük bazen bireyi zorunlu seçimlere itebilir. Birey; ekonomik, kültürel ve sosyal koşullar gibi yapısal sınırlar içinde hareket eder. Bireyin karar verme ve seçim özgürlüğü, bu yapıların dayattığı sınırlar içinde; bireyin özgür iradesinden çok, zorunlu bir seçime dönüşebilir.| ©DerVirgül
[1] Beck, Ulrich, Nicht Autonomie, sondern Bastelbiographie Anmerkungen zur Individualisierungs-diskussion am Beispiel des Aufsatzes von Günter Burkart. Zeitschrift für Soziologie, Jg. 22, Heft 3, Juni 1993, S. 178-187
[2] Beck, U. & Beck-Gernsheim, E., 1993: Riskante Freihei ten. Zur Individualisierung von Lebensformen in der Moderne. Frankfurt: Suhrkamp.
[3] Hitzler, R., & Honer, A. (1994). Bastelexistenz: über subjektive Konsequenzen der Individualisierung. In U. Beck, & E. Beck-Gernsheim (Hrsg.), Riskante Freiheiten: Individualisierung in modernen Gesellschaften (S. 307-315). Frankfurt am Main: Suhrkamp
[4] Bu ifade, kişinin yaptığı seçimler veya eylemler nedeniyle karşılaştığı olumsuz sonuçlardan kendisinin sorumlu olduğunu vurgulamak için kullanılır. Türkçede duruma göre “kendi düşen ağlamaz” gibi atasözleriyle de benzer bir anlam taşır.