Postmodernizm | Kapitalizm, Güç ve Türkiye’de Yönlendirme
| Derleyen Adem Hüyük
Postmodernizm, klasik modernist düşüncenin mutlak doğrular ve evrensel değerler iddiasına karşı çıkan bir felsefi akımdır. Bana göre postmodernizm, kapitalizmin yaşam süresini felsefik anlamda uzatmak istediği bir akımdır; çünkü kapitalist sistem, yalnızca ekonomik değil, kültürel ve ideolojik olarak da kendini sürekli meşrulaştırmak ve dönüştürmek zorundadır. Faşizm de bu bağlamda kapitalizmin bir ürünü olarak değerlendirilebilir; liberal piyasa ekonomisinin biçimsel söylemleri, postmodernizm aracılığıyla daha görünmez ve kabul edilebilir hâle gelir.
Postmodernizm, 20. yüzyılın ikinci yarısında özellikle Batı’da, modernizmin rasyonalist ve evrenselci yaklaşımlarına tepki olarak doğmuştur. Jean-François Lyotard, Michel Foucault, Jacques Derrida gibi düşünürler, bilgi, güç ve söylem ilişkilerini sorgulamış, “gerçeklik görecelidir, hakikat mutlak değildir” anlayışını savunmuşlardır.
Bu akım, Marksist eleştirmenler tarafından, kapitalist sistemin ideolojik araçlarını yeniden üretme ve bireyleri tüketim ve kültürel normlar aracılığıyla yönlendirme biçimi olarak da okunmuştur.
Postmodernizmin kavramsal araçları, sadece akademik veya kültürel alanla sınırlı kalmamıştır.
Türkiye’de 28 Şubat 1997 askeri müdahalesi, bu anlayışın politik bir yansıması olarak görülebilir. Bu müdahale, klasik bir darbe biçimi değil; medya, bürokrasi, eğitim ve ekonomik baskı mekanizmaları üzerinden gerçekleştirilen “postmodern darbe” niteliğindedir. Laiklik söylemi ve toplumsal algı yönetimi, hükümetin ve siyasi iradenin hedeflenmesinde kullanılmış, toplum mühendisliği postmodern araçlarla uygulanmıştır. Marksist bakış açısına göre bu süreç, elit güç odaklarının ideolojik ve kültürel yönlendirmesi olarak değerlendirilebilir; mutlak doğruların yok sayıldığı ve söylemin gücünün ön plana çıktığı bir manipülasyon örneğidir.
Sonuç olarak postmodernizm, kapitalizmin ideolojik sürekliliğini sağlama, toplumsal algıyı şekillendirme ve güç ilişkilerini görünmez kılma aracı olarak işlev görür.
Türkiye’de 28 Şubat gibi olaylar, bu felsefi ve kültürel aracın somut bir örneği olarak okunabilir. Postmodernizm, salt bir felsefi akım değil; aynı zamanda kültürel ve politik alanlarda kapitalizmin ve elit güçlerin yaşam süresini uzatmayı amaçlayan bir strateji olarak değerlendirilebilir.| ©DerVirgül
