9.000 Euro manşetlerinin ardındaki gerçek | Birilerine refah, birilerine ise göç getiren ‘savaş’

| Adem Hüyük
Yoksulluğun sistemsel nedenleri konuşulmazken, dikkatler hep aynı yere çevriliyor: çok çocuklu, yardım alan göçmen aileler. Son günlerde Avusturya basınında yer alan bir haberle yeniden alevlenen “sosyal yardım tartışması”, bir kez daha bir ailenin yaşadığı yoksulluğu değil, kimliğini sorgulama fırsatına dönüştü. “13 kişilik Suriyeli aileye 9.000 Euro yardım!” manşetleri, sayılarla öfke üretmeye, gerçekleri ise gölgede bırakmaya devam ediyor.
Ancak bu manşetlerin ardındaki gerçekle yüzleşmeye cesaret edebilen pek az mecra var. Der Virgül’ün “Avusturya’da sığınmacılar gerçekten ne kadar para alıyor?” başlıklı haberinde belirtildiği gibi, mültecilerin aldığı yardımlar “lüks” bir yaşamı değil, tam tersine yoksunluğu temsil ediyor:
“Mültecilere ödenen tutarlar, eyaletler arası farklılıklar göstermekle birlikte, 215 ila 320 Euro arasında değişen miktarlardan oluşur. Bu meblağ ile geçinmeye çalışmanın, hele hele bir aileyi geçindirmenin neredeyse imkânsız olduğu vurgulanmaktadır.”
Bu durumda şu soruyu sormak gerekiyor: Yoksulluğun kendisini değil, yoksulu tartışmak bize ne kazandırıyor?
Kim yardım alıyor, kim yardıma muhtaç?
Avusturya’da 2023 verilerine göre yaklaşık 225.000 kişi asgari sosyal yardım [Mindestsicherung] ya da sosyal yardım [Sozialhilfe] alıyor. Bunların yaklaşık %61’i Avusturya doğumlu olmayan bireylerden oluşuyor. Ancak bu oranların ardında göz ardı edilen bir gerçek var: Bu insanlar, genellikle hiçbir sosyal ağı olmayan, yeni gelen, dil bilmeyen, savaş ve yoksulluktan kaçan insanlar. Üstelik çoğu, yoksulluğun “görünmeyen” yüzü olan kirli, güvencesiz, düşük ücretli işlerde çalışsa dahi ay sonunu getiremiyor.
Der Virgül’ün analizinde de belirtildiği gibi:
“Yardım alan birçok sığınmacı, ev temizliği, inşaat, paketleme gibi kayıt dışı ya da çok düşük maaşlı işlerde çalışmakta, ancak bu gelir temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemektedir. Yardım, bir seçenek değil, bir zorunluluk hâline gelmektedir.”
Bu insanlar “yardım alanlar” değil; yardım alma mecburiyetine mahkûm edilenlerdir.
Sayılarla oynanır, önyargılar büyür
Medyanın sunduğu tekil örnekler, çoğunlukla toplumu yanıltmak için birer “vakıa” değil, “propaganda malzemesi” hâline gelir. Bir ailenin aldığı toplam yardım miktarını manşete çekmek, ama bunun 11 çocuğa bölündüğünü, yaşam maliyetleriyle nasıl eridiğini belirtmemek ne haberciliktir ne de sorumlu kamusal tartışma.
“Bir aileye 9.000 Euro veriliyor” demek kolaydır. Ancak o 9.000 Euro, 13 kişilik bir yaşamı sürdürebilmek için yetiyor mu?
Refah nereden geliyor, savaşlar nerede çıkıyor?
Unutulmaması gereken bir başka gerçek daha var: Bugün Avusturya’ya ya da Avrupa’nın diğer ülkelerine sığınan insanların birçoğu, geldikleri topraklarda patlayan bombaların, sıkılan kurşunların mağduru. O bombalarda, o silahlarda, Batılı ülkelerin payı yok mu?
Avusturya başta olmak üzere Avrupa ülkeleri, yıllardır Ortadoğu ve Afrika’daki çatışmalı bölgelere doğrudan ya da dolaylı olarak silah satışı yapıyor. Bu satışlar, savaşları körüklüyor; savaşlar ise göçü tetikliyor. Sonuçta ortaya çıkan sığınmacı akını, yine bu silahları üreten ülkelerin kapılarını çalıyor.
Dolayısıyla göçmenlerin aldığı birkaç yüz euroluk yardımı sorgularken, bir an durup şunu sormak gerekmez mi: Bugün bu insanlar neden buradalar? Ve biz refah içinde yaşarken, bu refahın bedelini kim ödüyor?
Göçmeni suçlamak kolay, sistemi tartışmak zor
Yoksulluğun esas sorumlusu, artan kira fiyatları, düşük ücret politikaları, sosyal yardım tavanlarının düşürülmesi ve kayıt dışı çalışmanın yaygınlaşmasıdır. Fakat politik olarak hesap vermesi gerekenler yerine, göçmen aileler hedefe konduğunda, “sorunu çözmüş” gibi yapılır. Bu sadece bir yanılsamadır.
Göçmen karşıtı öfkeyi beslemek, sosyal yardımı bir lütuf gibi göstermek, vatandaşlar arası kutuplaşmayı artırmaktan başka bir işe yaramaz. Halbuki yoksulluk, herkesin başına gelebilecek sistemik bir kırılmadır. Ve o durumda insan, yardım değil, anlayış bekler.
Göçmen aileleri hedef göstermek, sadece sosyal yardımların geleceğini değil, toplumun vicdanını da tehdit ediyor. Gerçekten çözüm isteniyorsa, kim yardım alıyor değil, neden yardım almak zorunda kalınıyor, diye sormak gerek. Ve belki de en önemlisi: Bu zorunluluğun köklerini Avusturya dış politikasında, silah endüstrisinde ve küresel adaletsizlikte aramaya başlamak gerek.| ©DerVirgül