“Artık laf değil, icraat istiyoruz”
Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in, 14 Ekim’de Potsdam kentinde yaptığı bir konuşmada göçmenlerin sayısının artışı ile ilgili olarak “Şehrin görüntüsünde hâlâ sorun var” demesi ve gelen tepkilere de “Bunu bir de kızlarınıza sorun” şeklinde yanıt vermesi, ülkede hâlâ tartışılıyor. Ülkede kutuplaşmaya yol açan Merz’e, kadınlardan da art arda talepler geliyor.
Almanya’nın tanınmış 60 kadını tarafından Merz’e hitaben yazılan açık mektupta şu çağrı yapıldı:
“Kız çocuklarının, yani kadınların güvenliği hakkında konuşmak istiyoruz. Ancak bunu ciddiye almak ve ırkçı söylemleri meşrulaştırmak için ucuz bir bahane olarak kullanmamak istiyoruz. Cinsiyetçilik mağdurları ile ırkçılık mağdurları birbirine düşürülmemeli.”
Ayrıca Almanya’da Merz’e karşı düzenlenen protestolar doğrultusunda, “Biz Kızlarız – Kadınların Güvenliği İçin Merz’e 10 Talep” başlıklı yeni bir girişim başlatıldı. Bu talepler arasında cinsel ve ev içi şiddete karşı daha etkili yargılama, kadın sığınma evlerinin güçlendirilmesi ve kamusal alanların daha iyi aydınlatılması gibi önlemler yer alıyor.
Offenbach kentinin Sosyal Demokrat Partili [SPD] belediye meclis üyesi Hibba Kauser de Merz’e yazılan açık mektubun imzacılarından. Pakistan kökenli bir ailenin kızı olan 25 yaşındaki yerel siyasetçi Kauser, Berlin’deki protestolarda ilk konuşmayı yapan isimlerden biriydi:
“Bu mektubu hemen imzaladım çünkü kadın güvenliği üzerine bir tartışma yapılacaksa bu ciddi bir şekilde yapılmalı. Kadın sığınma evleri yeterli finansmana sahip olmalı; hiçbir kadın geri çevrilmemeli. Alman vatandaşı olmayan ya da yeterince Almanca bilmeyen kadınlar da ayrımcılığa uğramamalı.”
Şehir görüntüsü tartışması devam ediyor
Kauser’in tepkisi, bu tartışmanın göçmen kökenli genç kadınlarda nasıl duygusal bir etkiye neden olduğunu daha net ortaya koyuyor.
Brandenburg’daki bir mülteci yurdunda doğan Kauser, aynı zamanda yerel siyasetteki çalışmaları nedeniyle 2024’te ödül almış bir siyasetçi. “Şehir görüntüsü” etrafında süren tartışmalar ona göre, mültecilerin hâlâ yeterince kabul görmediğinin kanıtı:
“Çok üzüldüm ve kırıldım. Ne kadar çabalarsak çabalayalım hâlâ kendimizi bu topluma ait olduğumuzu kanıtlamak zorundayız. Oysa biz burada doğduk, burada büyüdük. Neden hâlâ bizim üzerimizden konuşuluyor?”
On maddelik açık mektubun taleplerinden biri de kadınları internetteki cinsiyetçilik ve ırkçılığa karşı daha güçlü korumak. Genç yerel siyasetçi, bunu her gün kendi teninde yaşıyor:
“İnternette ırkçılığı her gün deneyimliyorum. Sürekli mesaj yağıyor; insanlar bana hakaret ediyor, ırkçı ya da cinsiyetçi laflar sarf ediyor.”
Kauser, “Instagram neden birini engellediğimde onun yeni hesap açıp her seferinde yeniden taciz edebilmesine izin veriyor? Burada hem siyaset hem de teknoloji şirketleri çok büyük sorumluluk taşıyor” diyor.
Kadınlar için en tehlikeli yer: Kendi evi
Alman Kadınlar Konseyi’nin Genel Müdürü Judith Rahner, Başbakan Merz’in sözlerinden dolayı hâlâ öfkeli.
DW’ye konuşan Rahner, “Günlerdir öfkesini dile getiren yüzlerce kadından mesaj alıyorum” diyor.
Ona göre Almanya’da kadınların güvenliğini tehdit eden en büyük unsur partner şiddeti:
“2023 yılında Almanya’da 909 kadın, eşleri ya da eski eşleri tarafından öldürüldü ya da öldürülmeye çalışıldı. Şiddet yalnızca sokakta ya da internette değil, özellikle evde artıyor. Kadınlar en güvende hissettikleri yerde en büyük tehlikeyle karşı karşıya.”
Kadın cinayetlerine daha ağır cezalar yolda
Adalet Bakanı Stefanie Hubig [SPD], kısaca “feminizid” olarak da tanımlanan kadın cinayetlerinin Almanya’da kısa vadede daha ağır cezalandırılmasının zaman alacağını söylüyor. Koalisyon hükümeti, kadınlara yönelik şiddete karşı daha güçlü yasal koruma üzerinde anlaşmıştı. Hubig, elektronik kelepçe uygulamasını hayata geçireceklerini söylüyor:
“Bir erkek uzak durma kararını ihlal edip kadına yaklaşırsa, sistem anında hem polise hem mağdura uyarı gönderecek.”
Rahner bu adımı “gecikmiş ama önemli” olarak niteliyor ve İspanya’yı örnek veriyor:
“İspanya bu sistemi 2009’da devreye aldı ama asıl fark, 20 yıldır süren koordineli yasal düzenlemelerde. Almanya’da bu bütünlük hâlâ yok.”
Kadın sığınma evlerinde yer yok
Kadın sığınma evlerinin yetersizliği, açık mektuptaki başlıca taleplerden biri. Almanya genelinde yalnızca 400 sığınma evi ve koruma konutu bulunuyor; toplam kapasite 7 bin kadınla sınırlı. Oysa İstanbul Sözleşmesi, ülke nüfusuna oranla 21 bin yatak gerekliliğini öngörüyor.
Kadınlar çoğu zaman gece yarısı başka şehirlere gitmek zorunda kalıyor. Arabası olmayanlar için bu bile başlı başına bir engel. Rahner durumu şöyle özetliyor:
“Kadın partnerinden şiddet görüyor, evinden kaçıyor, sığınma evine gidiyor ve sonunda kalışının faturasını kendisi ödüyor. Bu, Almanya’daki kadın koruma sisteminin ne kadar eksik olduğunu açıkça gösteriyor.”
Şehir görüntüsü tartışması farkındalık oluşturabilir mi?
Tüm bu tartışmaların sonunda olumlu bir gelişme de var. Hristiyan Demokrat Birlik [CDU], Yeşiller ve SPD’nin desteğiyle kabul edilen Kadına Yönelik Şiddet Yardım Yasası, 2032’den itibaren şiddet mağduru kadınlara ücretsiz koruma ve danışmanlık hakkı tanıyacak.
Rahner, bunun “önemli ama geç kalınmış bir adım” olduğunu söylüyor:
“Umarım bu tartışma artık gerçekten ciddiye alınır ve Başbakan Merz, kızların gerçekten ne söylediğini dinler.” |© DerVirgül
					
			