Gitmek İsteyen Yürekler, Kalan Yalnızlıklar

“Haydi dedim, yüreğim, gidelim bu şehirden
Bu şehir koparmak istiyor beni özlemlerimden…”
Bazen insan, bir sabah uyanır ve içinde tanımlayamadığı bir boşlukla karşılaşır. Her şey yerli yerinde gibidir ama yine de bir şey eksiktir. İşte tam o anda yürek, “Haydi gidelim bu şehirden,” diye fısıldar.
Çünkü şehir, sadece sokaklar ve binalardan ibaret değildir. Şehir, aynı zamanda bir ruh hâlidir. Kalabalıklar arasında silikleşen bir benlik, gürültü içinde kaybolan bir ses, zamanla unutulan bir çocukluk düşüdür. Bizi biz yapan özlemlerden, hayallerden, değerlerden her gün biraz daha uzaklaştıran bir yapı…
Şairin ifadesiyle:
“Yorgunum çünkü yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı var.”
Bu satırda saklı olan şey, basit bir tükenmişlik değil; aksine bir direniş. Yaşama anlam yükleyen her insan, kaçınılmaz olarak yorulur. Ama bu yorgunluk, bir vazgeçiş değil, hayatta kalma mücadelesinin ta kendisidir. Ve bu mücadele, şehirle değil, insanın kendi içindeki boşlukla sürer.
Her şeye rağmen umut vardır:
“Yine de yaşamaktan duyduğum mutluluğun tadına / Düşmanlarım ulaşamazlar.”
Bu dize, şehre ya da hayata boyun eğmeyen bir ruhun sessiz ama kararlı direnişidir. İçinde yaşadığı karmaşaya rağmen mutluluğu korumayı başaran bir yüreğin haykırışıdır.
Bugün şehirler, bizden sadece emeğimizi, zamanımızı değil; ruhumuzu da talep ediyor. Ama bazen bir şiir, o talebi reddetmenin en güçlü biçimi hâline geliyor. Çünkü insan, özlemlerini savunabildiği kadar insandır. Gidemezse bile, içinde gitmeyi düşünebildiği sürece özgürdür.
Ve belki de en çok bu yüzden,
şehirden değil, kendimizden uzaklaşmamak gerekiyor.| ©DerVirgül