Gerçekten de Havva, Adem’i bir ananasla mı baştan çıkardı?

Gerçekten de Havva, Adem’i bir ananasla mı baştan çıkardı?

Anne-Catherine Simon | Die Presse

Avrupa’nın “meyve kraliçesi”nin unutulmuş ihtişamına bir bakış

Bugün Wimbledon Tenis Turnuvası’nın erkekler şampiyonluk kupasının tepesini süsleyen ananas figürü, kimileri için sadece tuhaf bir süsleme olabilir. Ama bu simge, ananasın Avrupa tarihinde nasıl neredeyse kutsal bir statüye yükseldiğini hatırlatıyor. Turnuvanın resmi web sitesinde bile “neden ananas olduğu” bilinmese de, en olası açıklama şu: 19. yüzyıl sonlarında ananas Avrupa’da hâlâ nadir ve lüks bir meyveydi – zenginliğin, uzak diyarlardan dönen denizcilerin ve kraliyet sofralarının sembolüydü.

Bugün Viyana’da bazı pizzacılar, menülerinde “Pizza Hawaii” siparişi vermeye cüret edenlerden 100 Euro fazladan ücret talep ediyor. Bu, ananasın bir zamanlar sahip olduğu aristokratik itibarın tersine çevrildiğini gösteriyor. Bir zamanlar egzotik bir statü simgesiyken, bugün bazıları için “proleten” damgası taşıyor.

Ananasın Avrupa Kariyeri: Krallar, filozoflar ve yaldızlı sofralar

Ananasın Avrupa’daki “efsanevi kariyeri”, Kaori O’Connor’un Ananas: Küresel Bir Tarih adlı kitabında detaylıca anlatılıyor. O’Connor, Hawaii kökenli ve antropolog olarak meyvenin tarihine akademik bir gözle bakmış. Kitap kısa süre önce Almanca’ya Die Geschichte eines Aufstiegs adıyla çevrildi.

Tarihsel yolculuk, Kristof Kolomb’un 1493’te Karayipler’de Santa Maria de Guadalupe adasına ayak basmasıyla başlıyor. Kolomb’un adamları burada “yeşil kozalaklara benzeyen” ama olağanüstü lezzette meyveler buldu. Ananas, Avrupa’da sadece bir meyve değil, keşiflerin, yeni dünyaların ve hayal gücünün simgesine dönüştü.

“Elma değil, ananastı”

Ananasın erotik ve mistik çağrışımları da Avrupa tarihinde iz bıraktı. İngiliz Kralı I. James’e 1625 yılında ilk kez ananas ikram edildiğinde, “Adem’i baştan çıkaran meyve elma değil, kesinlikle ananastı” dediği rivayet edilir. Bazı İspanyollar ise bu meyvenin “Guyana ananası” olduğunu öne sürdü.

Fransız gezgin Jean de Léry’ye göre bu meyve “ancak bir Venüs’ün elinden koparılmalıydı.” Bu tür yaklaşımlar, ananası yalnızca tatlı bir meyve değil, aynı zamanda cinsellik, baştan çıkarma ve doğaya dönüş sembolüne dönüştürdü.

Locke ve Hume’un ananas deneyi

Filozoflar bile ananasın peşindeydi. John Locke, ananası tadmadan onun neye benzediğini kelimelerle tarif etmenin imkânsız olduğunu söyleyerek deneyim temelli bilgi teorisini bu meyveyle savundu. David Hume ise aynı örneği kullanarak Locke’a katıldı: “Bir ananası tatmadan, onun neye benzediğini gerçekten bilemezsiniz.”

Lüks objesi olarak ananas: Kiralık meyve dönemi

Ananasın Avrupa’ya taşınması ve burada yetiştirilmesi yüzyıllarca zordu. İlk başarılar ancak seraların icadıyla geldi. Hollanda, İngiltere ve Fransa’da aristokratlar ve bilim insanları, büyük maliyetler ve uzun bekleyişler pahasına bu tropik meyveyi üretmeye çalıştı. Napolyon’un eşi Joséphine’den George Washington’a kadar pek çok ünlü ismin ananas bahçeleri olduğu biliniyor.

  1. yüzyılda ananas, yalnızca soyluların değil, yükselen burjuvazinin de sofralarını süslemeye başladı. Ancak herkes bu meyveyi satın alamadığı için, kiralık ananas dönemi başladı. 1872 tarihli bir İngiliz bahçecilik dergisi, “West End’de bir ananasın haftalardır bir davetten diğerine taşındığını” yazıyordu.

Endüstrileşme ile düşen taç

Ananasın bu yaldızlı tahtı, Hawaii’nin ABD tarafından ilhak edilmesi ve ardından gelen büyük ölçekli plantasyonlarla sarsıldı. Konserve endüstrisiyle birlikte ananas artık raflarda herkesin ulaşabileceği bir meyveye dönüştü. Tropik tatil hayallerinin simgesi haline geldi. Yani artık kimse onu çalmak, yetiştirmek ya da kiralamak zorunda değildi.

Bugün, 70 yaşındaki koşucu Moshe Lederfien’in Viyana Maratonu’nu başında ananasla tamamlaması, bu meyvenin hâlâ insanların yüzünü güldürme gücüne sahip olduğunu kanıtlıyor. Ananas artık kutsal değil, ama hâlâ unutulmuyor. | Çeviri DerVirgül

Yayınlama: 09.07.2025
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.