Özgürlükten Korkan Devlet | Başörtüsü Yasağı
Başörtüsü yasağına ilişkin yasa, çelişkililik ve orantısızlıkla karakterize ediliyor. Hristiyan olmayan dini kimliğin kriminalize edilmesine dair tartışmalar döngüseldir. Bu tartışmalar, kendilerini seküler sanan, ancak Hristiyanlıkla şekillenmiş toplumsallaşmalarına karşı kör olan kişilerden kaynaklanır.
Değerleri evrenselci olarak sunulur; fakat bu değerlerin kendilerine özgü yorumu Hristiyandır. Böylece “onur” gibi kavramlar dolaşıma sokulur, ancak herkes için onurlu bir hayatın nasıl olması gerektiğine önceden karar verilmiştir.
Bu, başörtüsüz, hayvanların dini usullere göre kesilmediği, sünnetsiz bir hayattır. Kısacası bu ne Müslüman ne de Yahudi bir hayattır. Bu fikirlerin savunucuları, rahibe kıyafetine, endüstriyel hayvancılığa ya da çocukların kulak memelerinin delinmesine itiraz etmediklerinde kendilerini ele verirler; bu da kamusal alandaki dini semboller, hayvan refahı ve reşit olmayanların bedensel bütünlüğü gerekçeleriyle ileri sürülen argümanların bu örneklerde yalnızca bahane olduğunu doğrular.
Onurlu yaşamak, Yahudi bir kişi için Yahudi, Müslüman bir kişi için Müslüman bir yaşam sürebilmek ve bunun ne anlama geldiği üzerinde söz sahibi olabilmek demektir.
Özgür bir toplumda başörtüsüne ne zorlama vardır ne de başörtüsüne karşı bir zorlama.
Kız çocuklarına neyi giyip neyi giyemeyeceklerini dikte etmekte feminist olan hiçbir şey yoktur. Aksine, 14 yaş altındaki öğrenciler için başörtüsü yasağı gibi önlemler, kadınlıkla özdeşleştirilen giysi parçalarının değersizleştirilmesinin uzun bir tarihine eklemlenir.
Yasada başörtüsü, “namus kültürüne dayalı bir davranış yükümlülüğünün ifadesi olarak başı örten” bir unsur olarak tanımlanıyor. Oysa modaya ilişkin, dini ya da kültürel baş örtüsü arasında bir ayrımın uygulanması mümkün değildir; bunu yapmaya yönelik her girişim kaçınılmaz olarak ırkçı ve sınıfsal profillemeye yol açacaktır. Üstelik bir de açık bir gedik vardır: “Namus kültürüne dayalı davranış yükümlülüğü” başörtüsüne değil, örtünmeye yöneliktir.
Peki ya şapkalar ya da kasklar? Bunlar da yasaya dahil edilirse, örtünme yasağı bir açılma zorunluluğuna dönüşür.
Bu yasayı kabul edenler, kız çocuklarının başka vücut bölgelerini açığa çıkarmalarının da düzenlenmesini iyi bir fikir olarak mı görüyorlar?
Fransa’da bu yıl tam da bunu yapmaya kalkışan bir yasa, Marsilya İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi. Gerekçe, burkiniyle yüzen genç bir Müslüman kadının polis tarafından plajdan uzaklaştırılmasıydı. Çifte standart apaçıktır: Sörf yapanlar ya da dalış yapanlar için tam vücut neopren giysiler sorun değildir; çünkü çoğunluk toplumunun anlayabildiği bir faydayı yerine getirirler. Buna karşılık “yeterince açık olmamak” mahkemeye taşınır.
Hiçbir sorun çözülmüyor
Bu argümantasyon, mevcut sorunları küçümsemeyi amaçlamıyor. Ancak baskı, nerede varsa, başörtüsü yasağıyla çözülemez. Bu, iradesi dışında zorlanan tek bir kişiye bile yardımcı olmayan ucuz bir sembol politikasıdır. Zorlama için ceza hukukunda zaten mevcut düzenlemeler vardır. Kimse, ev içi şiddetin böylece önlenebileceği gerekçesiyle alkol yasağı talep etmiyor. Oysa burada, yasak ile şiddetin önlenmesi arasında çok daha doğrudan bir ilişki olduğu gibi, sağlık sistemimiz açısından da kayda değer olumlu etkiler söz konusu olurdu. Ne var ki alkol yasağıyla, başörtüsü yasağının aksine, siyasi rant elde edilemez.| Die Presse/Deborah Benjamin Kaufmann/© DerVirgül
