Viyana-Schwechat Havalimanı’ndaki kanlı teröre dair anılar

27 Aralık 1985’te, FKÖ [PLO] ayrılıkçı grubuna mensup üç kişi Viyana-Schwechat Havalimanı’nın terminal salonunu basarak İsrailli yolculara ateş açtı. Kanlı bilanço: üç ölü, onlarca [bazıları ağır] yaralı. O dönemde 29 yaşında olan teğmen ve balistik uzmanı Ingo Wieser olay yeri çalışmalarından sorumluydu. Wieser, “Die Presse”ye verdiği söyleşide yaşadıklarını anlatıyor.

“Bu kez olduğu kadar dehşet verici biçimde terörün çıplak, kanlı yüzü nadiren görülmüştü. Bu kadar alçakça, bu kadar insanlıktan çıkmış bir vahşetle, uzaktan kumandalı suç dünyası çok az kez saldırdı: Soğukkanlı bir öldürme arzusu, aynı anda kör bir öfke; bu dünyadaki mutlak kötülüğün vücut bulmuş hâli.” Böyle başlıyordu “Die Presse”nin 28-29 Aralık 1985 tarihli hafta sonu başyazısı.

Bir gün önce olanlar ise şöyleydi: Soğukkanlı, vahşi, kötü. Bir terör timi Viyana-Schwechat Havalimanı’nda saldırdı. Tarih 27 Aralık 1985. Saat dokuzdan kısa süre sonra. FKÖ’nün radikal İslamcı bir kolu olan Abu Nidal terör grubundan üç saldırgan, İsrail havayolu El Al’ın check-in kontuarı önünde bekleyen yolcuları hedef aldı. Üç el bombası yere yuvarlandı. İkisi patladı, üçüncüsü patlamadı. Saniyeler sonra saldırganlar Kalaşnikof [AK-47] otomatik tüfeklerle ateş açtı. Bir süre sonra acı tablo netleşti: Üç kişi hayatını kaybetti. Onlarca insan [bazıları çok ağır] kurşun ya da şarapnel yaraları aldı. Bir terörist vurularak öldürüldü, diğer ikisi yaralandı. Ve kimsenin duymak istemediği bir gerçek daha ortaya çıktı: Havalimanında konuşlu polislerin karşılık vermesi ve El Al kontuarını korumakla görevli iki Mossad ajanının ateşiyle birlikte gerçek bir cehennem yaşandı. Yolcular kısmen doğrudan ateş hatlarının içinde kaldı. Sonuçları dramatikti.

“Kan içinde yürüdüm”

Saldırıdan yalnızca bir buçuk saat sonra, o dönem pek tanınmayan 29 yaşındaki bir teğmen olay yerine geldi: Avusturya Silahlı Kuvvetleri mensubu, silah ve patlayıcılar konusunda mahkemece yeminli bilirkişi ve o sırada orduya bağlı Silah ve Mühimmat Test ve Deney Enstitüsü’nde “Atış Deneyleri” biriminin başında olan Ingo Wieser.

“Bu büyüklükte bir olay yerine hazırlıklı değildim. Kelimenin tam anlamıyla kan içinde yürüdüm.” Wieser bugün 69 yaşında ve hâlâ bilirkişi olarak çalışıyor. Şunu da ekliyor: “Sonrasında kimse bana ‘Nasılsın?’ diye sormadı. Bugün olsa bir psikolog gelir, travma sonrası stres bozukluğunu ele alırdı. Muhtemelen uzun bir süre izin de verilirdi.”
Ama önce olay yeri… Wieser o dehşet gününde sorumluluk almak zorundaydı. Geldiğinde polis olay yeri ekibi çalışıyordu. Genç silah uzmanı, yetkili sorgu hâkimi tarafından görevlendirildiğini söyleyince, liderlik rolünü üstleneceği netleşti. Kriminal polis bundan hoşlanmadı ve kısa sürede çekildi. “Teröristlerin Kalaşnikoflarını elime verdiler ve orada tek başıma kaldım.”

Ardından bir süpürme aracı geldi. Terminal salonunda oradan oraya dolaşıyordu. Noel ve seyahat sezonuydu; havalimanı hızla normale dönmek istiyordu. Dehşetin izleri silinmeliydi. “Bir süpürme aracı olay yerinden geçti. Durdurdum ve boşalttırdım. Ortaya onlarca boş kovan çıktı.” Dahası da vardı: “Belediye Başkanı Helmut Zilk olay yerinde dolaşıyor ve boş kovanları cebine atıyordu. Uyardığımda kovanları bana verdi.” Bugün CSI ekiplerinin dili tutulurdu. Wieser başını sallayarak şunu söylüyor: “Aslında havalimanı kapatılmalıydı. İki-üç gün ve büyük bir ekiple izlerin güvence altına alınması, ölçümlerin yapılması gerekiyordu. Ama birkaç saat sonra havalimanı yeniden faaliyete geçti.”
“Ben mümkün olduğunca çok izi toplamaya çalıştım. Gece de Kalasnikoflar ve el bombası şarapnelleriyle birlikte, arabamda bir spor çantasıyla adli tıbba gittim.”

Saldırı uluslararası yankı uyandırdı. Çünkü aynı saatlerde Roma Fiumicino Havalimanı’nda da Filistinli bir terör timi saldırdı; 16 kişi öldürüldü, 80’den fazlası yaralandı. Ayrıca İsrail’in, teröristler için sığınak sayılan Libya’daki Kaddafi rejimine yönelik hava saldırıları hazırlığında olduğu biliniyordu.

Abu Nidal ipleri çekiyor

Bu arada Abu Nidal’ın liderliğindeki “El Fetih – Devrimci Konsey” çifte saldırıyı üstlendi. Avusturya’yı karanlık anılar sardı. Zira Abu Nidal bağlantılı bir kişi, dört yıl önce, Mayıs 1981’de Avusturya-İsrail Dostluk Derneği Başkanı ve Viyana SPÖ’lü belediye meclis üyesi Heinz Nittel’i öldürmüştü. Aynı fail üç ay sonra Viyana’daki ana sinagog olan Stadttempel’e saldırmış, iki kişi hayatını kaybetmişti.

1985’e, Viyana Havalimanı saldırısına dönelim. Yaralı kurtulan iki teröriste yönelik soruşturma hız kazandı. Bunlar Mongi Ben Abdollah Saadaoui [23] ve Tawfik Ben Ahmed Chaovali [25] idi. Üçüncü saldırgan Abdel Aziz Merzoughi [26], havalimanındaki çatışmada bir polis kurşunuyla boynundan ağır yaralanmış ve kurtarılamamıştı. Üçü de özel bir Mercedes’i gasp etmeyi başardı; ancak kısa bir kovalamacanın ardından polis ve İsrailli güvenlik görevlileri tarafından durduruldular. Ağır yaralı 26 yaşındaki saldırgan üniformalıların gözleri önünde öldü.

Wieser ile adli tıp uzmanı Johann Missliwetz’e verilen görev son derece zordu: “Bize verilen adli bilirkişi görevi şuydu: Kim, hangi silahla öldü ya da yaralandı.” Wieser’e göre bu, balistik ve yara balistiği temel araştırmalarının doğuş anlarından biriydi.

İki disiplin, tek rapor

İkili işe koyuldu: “Elimizde ölüler, yaralılar ve kullanılan silahlar vardı.” Bir yıl boyunca yoğun çalıştılar. “Raporu birlikte yazdık; ayrı ayrı balistik ve adli tıp raporları değil, ortak bir çalışma oldu. Toplam 860 sayfa.”

Sonuçlar acıydı. “Çok sayıda polis hatası vardı.” Polis silahlarından çıkan mermiler de yolcuları vurmuştu. Oysa Avusturya, olası bir saldırıya dair istihbarata sahipti. Muhtemelen devlet güvenliği şunu bilmiyordu: Teröristler ayrıca bir El Al uçağını kaçırıp Tel Aviv üzerinde havaya uçurmayı planlıyordu.

Saldırı günü… Önceden uyarı vardı ve ek güvenlik güçleri konuşlandırılmıştı. Wieser anlatıyor: “Saldırı başladığında bir polis, üst kattaki bir korkulukta Sturmgewehr 77 ile duruyordu. Eğer orada bu silah konusunda eğitimli biri olsaydı, saldırganlar ateş açtığı anda hedefli atışlarla etkisiz hâle getirebilirdi.”

30 mermi otomatik ateş

Ama öyle olmadı. “Korkuluğun üzerindeki memur kesinlikle keskin nişancı değildi. Bir sütunun arkasına saklandı, tüfeği otomatik ateşe aldı, sütunun arkasından öne doğru uzattı ve şarjörün tamamını boşalttı. 30 mermi. Elbette yolcuları da vurdu.” Özel olarak görevlendirilen kriminal ekip de etkili olamadı.

“Daha sonra mahkemede hâkim, bu ekibin başına neden silahını çekmediğini sordu. Yanıtı şuydu: ‘Silahımı çekseydim teröristler beni polis olarak tanır ve bana ateş ederdi.’ ” Böyle de bakılabilir.

Havalimanı içinde görev yapan “Kranich” özel birimi ile dışarıdaki Cobra timi arasında yeterli iletişim yoktu. “Bu yüzden Cobra, saldırı sonrası kovalamaca sırasında Kranich’lere ateş açtı. Kısa süre birbirleriyle çatıştılar. Neyse ki yaralanan olmadı. Bu olay örtbas edildi.”

Sert karşılık

Olumlu noktalar da vardı. “Mossad ajanları hemen şapkalarını takıp birbirlerini tanıdı ve karşı ateş açtı.” Ayrıca: “Bir polis çok doğru davrandı; tabancasıyla bir teröriste ateş etti ve boynundan ölümcül şekilde yaraladı.”

Avusturyalı 50 yaşındaki bir adam Kalaşnikof ateşiyle olay yerinde öldü. 26 yaşındaki Avusturyalı bir kadın haftalar sonra şarapnel yaralarının sonuçlarıyla hayatını kaybetti. 25 yaşındaki bir İsrailli ise trajik biçimde, polis silahı olan Sturmgewehr 77’den çıkan sapmış mermilerle öldürüldü. Wieser’e göre genel tablo şu: “Yaralanmaların büyük bölümü çatışma sırasında polis ateşiyle meydana geldi.”

Hayatta kalan iki saldırgan 21 Mayıs 1987’de müebbet hapse mahkûm edildi. Asıl planlayıcı olan dördüncü kişi ise hiç yakalanmadı. Saldırıdan kısa süre önce timi yönlendirmiş ve operasyon başlamadan ortadan kaybolmuştu.

Ürdün’e çıkış

Saadaoui, 23 yıl hapis yattıktan sonra 2008’de 56 yaşındayken şartlı tahliye edildi ve bir daha geri dönmemek üzere Ürdün’e gitti; tahliye öncesi buna dair taahhüt vermişti.

Chaovali ise terörden asla vazgeçmedi ve sorunlu bir mahkûm oldu. 1995’te Garsten Cezaevi’nden kaçtı; iki saat sonra Steyr’de bir apartmanın bodrumunda yakalandı. Graz-Karlau Cezaevi’ne nakledildikten sonra 1996’da rehin alma içeren bir kaçış girişiminde bulundu. Yanında ünlü Stein firarisi soyguncu Adolf Schandl ve katil Peter Grossauer da vardı.

Bu girişim de başarısız oldu. Daha önce havalimanında da karşı karşıya geldiği Cobra timi üç kişiyi etkisiz hâle getirdi. Chaovali’ye 19 yıl ek ceza verildi. Böylece özgürlüğe dair son umudu da tükendi. Cezasının büyük bölümünü Stein Cezaevi’nin yüksek güvenlikli bölümünde geçirdi.

Eylül 2024’te, 39 yılı parmaklıklar ardında geçen 64 yaşındaki Tawfik Ben Ahmed Chaovali, Stein’deki hücresinde hayatını kaybetti. Avusturya’nın en uzun süre hapis yatan mahkûmlarından biri olarak kayıtlara geçti.| ©DerVirgül

Yayınlama: 22.12.2025
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.