Avusturya’nın Türk Emek Göçüyle Yüzleşme Hikâyesi

Avusturya’nın Türk Emek Göçüyle Yüzleşme Hikâyesi

| Adem Hüyük

Avusturya’nın Türkiye ile ilişkisini her zaman pragmatik bir zeminde yürüttüğünü defalarca dile getirdim. Bu strateji, zaman zaman Avusturya açısından bir yük oluştursa da aynı zamanda belirgin bir çifte standartla yürütülmektedir. Bir yandan Avusturya – ve genel olarak Avrupa Birliği – Türkiye’yi göç politikaları üzerinden sürekli eleştirirken, öte yandan dış sınırdaki boşluklar gerektiğinde parayla kapatılmaktadır.

Ancak göz ardı edilemeyecek bir diğer gerçeklik de şudur: Bugün ABD’den sonra en büyük ikinci NATO ordusuna sahip olan Türkiye, küresel dengelerde jeopolitik olarak merkezi bir rol üstlenmektedir. Bu gerçeği görmezden gelmek, Avusturya açısından dünya siyasetinin ciddi biçimde yanlış değerlendirilmesi anlamına gelir.

Tarihin Derinliklerinden Başlayan İlişkiler

İki ülke arasında yaşanan olumlu ya da olumsuz ilişkilerin tarihsel geçmişi, bazen görmezden gelinse de asla unutulmamıştır. Birinci ve İkinci Viyana Kuşatması’yla başlayan temas, Avusturya hanedanı Habsburg İmparatorluğu toprakları sayılan “Galiçya” bölgesine Osmanlı’nın asker göndermesiyle yakınlaşmıştır. Bu yakınlaşma, Türkiye Cumhuriyeti ve Avusturya Cumhuriyeti’nin 28 Ocak 1924 tarihinde İstanbul’da bir dostluk antlaşması ve ikamet ile ticaret sözleşmeleri imzalamasıyla resmiyet kazanmıştır.

İşgücü Anlaşmasıyla Gelen Yeni Dönem

İlişkiler uzun yıllar dengeli ya da sarsıntılı dönemlerden geçerken, esas göç hareketi 15 Mayıs 1964’te imzalanan işgücü anlaşması ile başlamıştır. Bu anlaşma [Abkommen zwischen der Republik Österreich und der Türkischen Republik über die Anwerbung türkischer Arbeitskräfte und deren Beschäftigung in Österreich], Avusturya’ya işçi gönderilmesini resmiyetle başlatmıştır.

Vize Uygulaması ve Toplumsal Dönüşüm

Ancak Avusturya, davet ettiği misafir işçilerin kalıcı olacağını, aile birleşimleri ve yerleşimlerle birlikte Avusturya’nın demografik yapısını değiştireceğini uzun süre fark edememiştir. 1990 yılbaşında Türkiye’ye vize uygulaması getirilmesi, bu dönüşümün geldiğinin bir göstergesidir.

Misafir işçiler, sadece çalışmak için değil, bir hayat kurmak için gelmişlerdir. Geri dönmek bir ütopya haline gelirken, aile birleşimleri arttı; çocuklar Avusturya’da doğdu. Ekonomik güç ve dayanışma artarken, yaşadıkları bölgeler “paralel yaşam alanları” olarak anılmaya başladı.

Günümüz: Kaçınılmaz Birliktelik ve Tanımlama Mücadelesi

Avusturyalılar, artık kaçınılmaz olarak beraber yaşamak zorunda oldukları Türk topluluğunu anlamakta zorluk çekmektedir. Toplumsal ve kültürel farklılıklar, zaman zaman bilgi eksikliğiyle birleşerek yanlış algılar doğurmuştur.

Sonuç: Yeni Bir Gerçeklikle Yüzleşmek

Tüm bu tarihsel ve sosyolojik gelişmeler, Avusturya’nın sadece ekonomik ihtiyaçlarla başlattığı bir sürecin, toplumsal yapısını derinden etkileyen bir dönüşüme evrildiğini gösteriyor. Bugün Türkiye göçmenleri artık sadece birer “misafir işçi” değil; Avusturya’nın kültürel, ekonomik ve demografik gerçekliğinin ayrılmaz bir parçası. Ve bu gerçeklik, hem geçmişle hem de gelecekle yüzleşmeyi zorunlu kılıyor.| ©DerVirgül

A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.