“Çalışırsan Almanca Gerekmez | Yeni Entegrasyon Paradoksu”

| Adem Hüyük
Avusturya hükümeti, göçmenler için “ilk günden itibaren” geçerli olacak zorunlu bir uyum programı hazırlığında olduğunu açıkladı. Bakanlar Kurulu’nda alınan kararla duyurulan bu girişim, başta Almanca kursları olmak üzere uyuma ilişkin düzenlemelerde köklü değişiklikler öngörüyor.
“Yeni Sosyal Yardım Yasası” ile birlikte yürürlüğe girmesi planlanan bu “entegrasyon paketi”, üç temel ilkeye dayanıyor: Almanca – İş – Değerler.
Pakete göre, yalnızca Almanca kursları değil; temel hukuk ve toplum kuralları eğitimi ile iş piyasasına hazırlık gibi başlıklar da zorunlu olacak.
Bu program kapsamında Almanca kurslarını başarıyla tamamlamayanlar, para cezası veya katkı payı gibi yaptırımlarla karşılaşacak. Entegrasyon Bakanı Claudia Plakolm [ÖVP], entegrasyon programını reddeden göçmenlerin sosyal yardımlardan da kısmen ya da tamamen mahrum kalabileceğini açıkladı.
Plakolm’un açıklaması oldukça netti: “Uyum bir teklif değil, bir yükümlülüktür. Kim burada kalmak istiyorsa Almanca öğrenmeli, iş aramalı ve sadece yasalara saygı göstermekle kalmayıp, onlara göre yaşamalı.”
Almanca Öğrenmek Zorunlu – Ama Çalışırsan Değil!
Ancak bu netlik kısa sürdü. Aynı bakan, birkaç gün sonra yaptığı başka bir açıklamada, Avusturya’da Almanca bilgisi olmadan da yapılabilecek çok sayıda açık pozisyon olduğunu söyledi.
Yani, Bakan Plakolm’a göre çalışan bir göçmenin Almanca öğrenmesi artık zorunlu olmayabilir. Gerekçesi de göçmenin hem işe hem de Almanca kursuna aynı anda katılmasının pratikte mümkün görünmemesi.
Bu açıklama, birkaç gün önce duyurulan yasa ile açık bir çelişki içinde.
Çünkü ortada şu soru beliriyor: Entegrasyonun ön koşulu Almanca mı, yoksa vergi vermek mi?
Zorunluluk, Teşvik mi Olmalı?
Elbette Almanca dilinin öğrenilmesi, göçmenlerin hem sosyal yaşamda hem de iş hayatında daha aktif ve eşit yurttaşlar haline gelmelerini sağlayacak önemli bir araçtır. Bu nedenle devletin destekleyici politikalarla bu süreci teşvik etmesi kaçınılmazdır.
Ancak öğrenemeyenleri yaşam kaynaklarını kesmekle tehdit etmek, bir sosyal hukuk devletine yakışmayacak, anti-demokratik bir uygulamadır.
Göçmenlerden Ne Bekleniyor?
Plakolm’un çelişkili açıklamaları, hükümetin göçmenlerden tam olarak ne beklediği konusunda ciddi bir kafa karışıklığına yol açıyor.
Zaten AB ülkeleri arasında, kendini bir göçmen ülkesi olarak kerhen tanımlayan tek ülke Avusturya’dır. Bu kabullenişsizlik, on yıllardır hükümetlerin göçmen politikalarına da yön veren en temel etken olmuştur.
Avusturya’da göçmenlerin nereden ve hangi koşullardan geldikleri hiçbir zaman dikkate alınmamıştır.
Onlardan sadece şu üç beklenti olur: Entegre ol, çalış, vergi ver.
Ve bu anlayışın en baskın tarafı, bakanın da altını çizdiği gibi, şudur: “Çalışmak.”
Sonuç olarak, çalışan bir göçmenin Almanca öğrenmesi artık zorunlu değilse, o zaman entegrasyonun temel ilkesi olan “dil” gerçekten ne kadar önemseniyor?
Ya da asıl amaç sadece “çalışmak” ve sisteme dahil olmak mı?
Avusturya, uzun yıllardır göç alan bir ülke. Bu gerçeğin kabulü, entegrasyon politikalarının da gerçekçi, kapsayıcı ve adil bir temele oturtulmasını zorunlu kılıyor.
Dil öğrenimini teşvik etmek, iş hayatına katılımı desteklemek elbette doğru adımlar. Ancak bu süreçleri cezalandırıcı değil, eşit fırsatlar sunan ve göçmenlerin yaşam gerçekliğini gözeten politikalarla yürütmek hem toplumsal barışa hem de kalıcı uyuma katkı sağlar.
Entegrasyonun özünde karşılıklı bir süreç olması gerekir. Göçmenlere düşen sorumluluklar kadar, devlete de fırsat eşitliği yaratma ve toplumsal dışlanmayı önleme görevi düşer. Buna karşın, Avusturya’da yürürlüğe konulan yeni entegrasyon paketi, bu süreci karşılıklı bir diyalog yerine tek taraflı bir yükümlülük haline getiriyor.
“Çalışan göçmen Almanca öğrenmese de olur” yaklaşımı ise entegrasyonu kültürel uyum süreci olmaktan çıkarıp, salt ekonomik verimlilik meselesine indirgemektedir. Oysa gerçek entegrasyon, yalnızca çalışan değil, haklarını bilen ve topluma eşit yurttaş olarak katılan bireylerle mümkündür.| ©DerVirgül