Telefon Kulübelerinden Görüntülü arayışlara | Göçmenlerin İletişim Serüveni
| Adem Hüyük
Bu makale her gün bıkmadan usanmadan beni arayan, hatırımı soran Özden Çelik’i Favoriten Caddesi’ndeki parfüm dükkanını ziyaret etmemden doğmuştur. Bugün [Cuma] gerçekleştirdiğim ziyaret esnasında, sohbet o kadar çok öngördüğümüz gelişmelerin gerçekleşmesine odaklanmıştı ki yağan yağmuru fark etmemiştik.
Özden dükkanının karşısında sohbete devam ederken, “gel ıslanmayalım, şu iki telefon kulübesinin çatısı altına girelim dedi.
Bir an göz göze geldik. Aynı şeyi düşünüyorduk sanırım. İkimizde aynı dönmelerde Avusturya’ya gelmiş ve aynı hasretlikleri çekmiştik.
“Hatırlar mısın Özden, bu telefon kulübeleri önünde kuyruklar oluşurdu. Sonra bir de hat düşmez, yeniden ve yeniden denerdik.”
1990 ila 1995 yıllarına yetişebiliyorduk biz. Oysa bu arayış 1980 öncelerine kadar geriye gidiyordu.
Kimilerimizin aradığı anne ve babasının evinde telefon yoktu. Komşuları arar, kapatmadan gelmelerini beklerdik. Zira kapatırsak, tekrardan hatta bağlanmak bazen saatleri alabiliyordu. Kısacası, 100 Schilling bozdurup, hasretimizin sesini bu küçük kulübede içselleştiriyor, dayanma gücü alıyorduk.
Ucu yanık mektuplarda gönderdiğimiz oluyordu annemize. Ama sesini duymak, her türlü zorluğu aşmaya yeten bir güç gibiydi.
Bugün en az 25 yıl önce Avusturya’ya gelmiş olanların yaşadığı ve her telefon kulübesi gördüğünde duygulananların anlayabileceği bu duygu, yerini görüntülü konuşmalara bırakmıştır.
Teknoloji o kadar çok güzellikler getirdi ki götürdüklerini görmezden gelmemizi sağladı.
Bir mahkum gibi yaz tatilini duvara çizikler atarak beklemenin heyecanı artık kalmadı. O dönemlerde işverenler dahi, göçmen çalışanlarının yaz mevsiminde hasret prangalarından kurtulup, yola çıkacaklarını bildiği için şirket çalışma grafiğini ona göre hazırlardı.
Telefon Kulübelerinin Sessiz Tanıklığı
Bir zamanlar Viyana’nın tren istasyonlarında, göçmenlerin yoğun yaşadığı mahallelerin köşelerinde, camlı telefon kulübeleri yükselirdi. Soğuk kış akşamlarında içi buğulanmış camların ardında, elinde birkaç madeni para olan insanlar, uzak memleketlere seslerini ulaştırmaya çalışırdı.
Türkiye’den gelen işçiler için bu kulübeler, memlekete açılan tek pencereydi. “Alo, nasılsınız? Çocuklar iyi mi?” diye başlayan kısa konuşmalar çoğu kez paranın yettiği birkaç dakikayla sınırlı kalırdı. Saatlerce sırada beklenir, sıra gelince hasretin yükü telefona yüklenirdi. Çoğu zaman söylenemeyen çok şey olurdu; ses titrer, cümleler yarım kalırdı.
Bugün o kulübeler yavaş yavaş şehirden siliniyor. Yerlerini cep telefonlarının ışıklı ekranları aldı. Artık sadece ses değil, yüzler de birbirine ulaşabiliyor. Torunlar dedelerini ekranda görüyor, anneler çocuklarına anında mesaj atıyor. Oysa bir kuşak önce, memleketle bağ kurmak bir jetonun süresiyle sınırlıydı.
Telefon kulübeleri, göçmenlerin yalnızlığını, sabrını ve memleket özlemini taşıyan sessiz tanıklar olarak hafızalarda kaldı. Bugün yanından geçerken belki fark edilmiyorlar ama onların camlarına sinmiş nefeslerde, bir toplumun göç hikâyesi saklıdır.
Avusturya’da Mobil İletişimin Serüveni
Avusturya’da mobil iletişimin tarihi 1974’te B-Netz’in devreye girmesiyle başlasa da, toplumun geniş kesimleri için asıl iletişim aracı uzun süre telefon kulübeleri oldu. Özellikle 1970’ler ve 1980’lerde Türkiye’den gelen göçmenler, aileleriyle hasret gidermenin tek yolu olarak bu kulübeleri kullanıyordu.
Küçük madeni paraların, jetonların ya da ön ödemeli kartların sıkıştığı makinelerin başında uzun kuyruklar oluşurdu. Her dakikanın paraya dönüştüğü görüşmeler, çoğu kez birkaç cümleyle sınırlı kalırdı: “İyiyim, merak etmeyin”, “Parayı gönderdim”, “Çocuklar nasıl?”. Telefon kulübeleri, göçmenlerin memleketle kurduğu kısıtlı ama hayati bağın sembolüydü.
Bugün ise durum kökten değişmiş durumda. Mobil iletişimdeki patlama, ucuzlayan tarifeler ve internet tabanlı uygulamalar sayesinde dünyanın iki ucu arasındaki mesafe neredeyse sıfırlandı. Göçmenler artık aileleriyle sadece sesli değil, görüntülü konuşmalar yapıyor; torunlar dedelerini cep telefonu ekranından görüyor. Bir zamanlar sınırlı ve pahalı olan iletişim, artık günlük hayatın doğal bir parçası.
Telefon kulübeleri ise şehrin sokaklarında yavaş yavaş yok oluyor. Bir dönemin göçmen hafızasında yer eden bu sarı ya da camlı kabinler, bugünün gençleri için neredeyse müzelik bir eşya. Avusturya’nın mobil iletişimde dünya rekoru kıran yaygınlığı düşünüldüğünde, telefon kulübeleri hem toplumsal hafızanın nostaljik bir parçası hem de göçmenlerin iletişim mücadelesinin sessiz tanıkları olarak geride kaldı.| ©DerVirgül