Ne ayrılabiliyorlar ne de birlikteliklerine imza atabiliyorlar

Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler uzun zamandır donmuş durumda. Şimdi stratejik ortaklık gündemde. Peki, bu ne kadar mümkün?

Ne ayrılabiliyorlar ne de birlikteliklerine imza atabiliyorlar

AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn’ın geçen hafta Die Welt gazetesine verdiği söyleşide, Türkiye’nin üyelik hedefinin gerçekçi olmadığını, üyelik müzakerelerinin sonlandırılması gerektiğini söylemesi, Türkiye’nin AB geleceği ile ilgili tartışmaları tekrar alevlendirdi.

AB Komisyonu Sözcüsü Margaritis Schinas, gazetecilerin sorusu üzerine resmi tutumun Türkiye ile katılım müzakerelerinin sürdürülmesinden yana olduğunu açıkladı.

Bu açıklamaya rağmen AB başkentlerinde ve düşünce kuruluşlarında Türkiye ile tam üyelik dışında alternatif işbirliği önerileri hakkında tartışmalar sürüyor.

 

“AB fişi çekmeye hazır değil”

DW Türkçe’den Değer Akal’ın haberine göre, Brüksel’deki Avrupa Politikaları Merkezi’nden (EPC) Amanda Paul’a göre Hahn’ın son çıkışı AB’de çoğunluğun görüşünü yansıtıyor, ancak AB liderleri henüz tam üyelik sürecinin “fişini çekmeye” hazır değil.

Paul, “Aslında AB liderlerinin tercihi, tam üyelik hedefine son verme kararının Türk liderliği tarafından alınması” şeklinde konuşuyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, müzakere sürecinin uzamasına tepkisini geçen ay yinelemiş, referandum seçeceğini gündeme getirmişti.

“AB Türkiye’yi oyalıyor” diyen Erdogan, “AB bu mantıkla giderse bize düşen de herhalde 81 milyona gitmek, 81 milyon ne karar veriyor ona bakmak” şeklinde konuşmuştu.

Türkiye ve AB Araştırmalar Merkezi (CETEUS) bünyesinde, “Türkiye-AB İlişkilerinin geleceği” konulu projenin direktörü Funda Tekin, Erdoğan’ın referandum açıklamasına da işaret ederek artık AB – Türkiye ilişkisinin artık sorgulanmaya başlandığını belirtiyor.

Ancak AB açısından da tam üyelik hedefine son vermenin kolay bir karar olmayacağını belirten Tekin, Türkiye’den olası tepkilerinin de dikkate alınması gerektiğini hatırlatıyor. Tekin, “Aynı zamanda bunun Türkiye’nin AB üyeliğini savunanlar ve AB’ye güven duyanlar çevrelerde hayal kırıklığı yaratacaktır.

 

Bunlar iyi değerlendirilmeli“ diyor.

Tekin, kendilerinin farklı alternatifleri masaya yatırdıklarını ve “dinamik ortaklık” gibi kavramlar üzerinde durduklarını söylüyor.

Tekin, “Ama kanımca bu ilişkiye isim bulmaktan önce ilişkiyi nasıl bir çerçeveye oturtacağımız üzerinde düşünmemiz daha akılcı olur” diyor.

 

Stratejik partnerlik alternatif mi?

Aslında 1990’lı yıllarda da Türkiye’nin tam üyeliğine alternatif olarak stratejik ve ayrıcalıklı ortaklık kavramları ortaya atılmış, bunu Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaign’in 2000 yılındaki, “imtiyazlı ortaklık” önerisi izlemişti.

Almanya Başbakanı Angela Merkel de 2004 yılında “imtiyazlı ortaklık” modelini gündeme taşımış, tıpkı Hahn gibi Türkiye’ye dürüst olunması gerektiğini söylemişti.

Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Forumu Genel Sekreteri Laura Batalla, Hahn’ın dile getirdiği stratejik partnerliği, “imtiyazlı ortaklığın yeniden formüle edilmiş” hali olarak tanımladı, bunun Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Türkiye ile ilişkiler için kullandığı tanımı yansıttığına dikkat çekti.

“İronik olan şu: Zaten biz Türkiye’ye hep stratejik partner olarak davrandık” diyen Laura Batalla, Türkiye’ye aday ülke gibi davranılmadığına, demokrasi, hukuk devleti, temel haklar gibi alanlarda ilerleme sağlanması fırsatını yaratacak fasılların AB tarafından açılmadığına işaret etti.

AB’nin özeleştiri yapması gerektiğini söyleyen Batalla, “Mülteci mutabakatı müzakereleri yapılırken nedense AB cephesinde Türkiye’deki iç siyasi gelişmelerden ötürü kimse kaygılı değildi. Stratejik bir çıkar söz konusu olduğunda herkeste biraz riyakarlık oluyor” yorumunu yapıyor.

 

“Müzakereler muhafaza edilmeli”

İstanbul Politikalar Merkezi’nden (İPM) Senem Aydın-Düzgit de müzakere süreci tıkanmış olsa da Türkiye için tam üyelik perspektifinin korunması gerektiği görüşünde.

Hahn’ın, tıkanan müzakere sürecinin “stratejik partnerlik” yolunu da kapattığı iddiasına katılmadığını söyleyen Aydın-Düzgit, “süreç durdurulduğunda işbirliği olanakları birden bire artacak ve sorunlar da birden bire ortadan mı kalkacak?” diyerek bunu gerçekçi bulmadığını ifade ediyor.

Aydın-Düzgit, müzakere sürecinin ileri bir tarihte canlandırılabilecek yapıda muhafaza edilirken, güçlendirilmiş işbirliğinin de değerler temelinde geliştirilmesi gerektiğini vurguluyor.

 

Hayal kırıklığı uyarısı

AB uzmanı Funda Tekin ayrıca Avrupa kamuoyunda tam üyelik tartışmaları sürdükçe bunun AB ile Türkiye arasında spesifik alanlarda işbirliğini, bu alanlarda ilerlemeleri de zora sokabildiğine dikkat çekiyor. 

Gümrük Birliği’nin modernizasyonu gibi konuların bile kamuoylarında büyük tartışmalara yol açtığına, Erdoğan’a bir hediye ya da taviz olarak görülüp ciddi siyasi muhalefetle karşı karşıya kalındığına işaret eden Tekin, bu açıdan bakıldığında müzakere sürecinin işbirliğini de gölgeleyebildiğini belirtiyor.

 

Türkiye gündemde olmayı sürdürecek

Avrupa Parlamentosu’ndaki bazı gruplar, halen Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin sona erdirilmesi için girişimlerini sürdürüyor.

Gelecek yıl Mayıs ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde Türkiye’nin tam üyeliği konusu tekrar yoğun bir şekide tartışılacak.

Seçim kampanyasında Avrupalı muhafazakarların liderliğini yapacak olan Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili siyasetçi Manfred Weber, şimdiden Türkiye’nin AB tam üyelik sürecini sonlandırmak istediğini açıkladı.

Avrupa Parlamentosu’nun en büyük grubu Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) bu hafta düzenlediği kongrede, AB Komisyonu Başkanlığı’na aday gösterilen Weber, gelecek yıl bu koltuğa oturabilecek en şanslı isim konumunda bulunuyor.

Yayınlama: 12.11.2018
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.