Yasemin Ada: ‘’Kadın, ‘Seni Kendimden Mahrum Ediyorum’ Diyebilmeli’’

Viyana’da, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, aile içi ve kadına şiddet konusunda yaptığı konuşma ile dikkat çeken Yasemin Ada , Virgül-ün sorularını yanıtladı.

Yasemin Ada: ‘’Kadın, ‘Seni Kendimden Mahrum Ediyorum’ Diyebilmeli’’

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında ‘’ One Billion Rising Austria’’ (OBRA) platformu başkent Viyana’da, kadına şiddet-e karşı mücadele edilmesinde, farkındalık yaratmak için sanatsal uyarlamalar sunmuştu.

One Billion Rising Austria (OBRA) platformu tarafından yapılan gösteride, Yasemin Ada’nın yapmış olduğu konuşma, kadına şiddet konusunun daha kapsamlı ve bilimsel yönden ele alınmasına işaret ediyordu.

Konuşmasında öznel bir yaklaşım sunan Yasemin Ada ile, aile içi şiddet ve kadına şiddet konusunda bir söyleşi yaptık.

Yasemin Ada, psikolojik danışmanlık, banka müşteri hizmetleri, emlak danışmanlığı ve muhasebe gibi çeşitli mesleklerde çalıştı. Ada, aynı zamanda ressam. 2019 yılında Başkent Viyana’da iki defa resim sergisi düzenledi.

Ayrıca, mültecilerle dayanışma dernekleri aracılığıyla, mültecilere Almanca kursu ve Arapça konuşan sığınmacılara, Latin alfabesi kursları verdi. Halen, çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak görev almakta.

Virgül: 25 Kasım da yaptığınız konuşmada, kadına şiddet uygulanan bir evde büyüdüğünüzü söylediniz. Kadının şiddet görmesine rağmen, çocukları için bu şiddete razı geldikleri, yine şiddet gören kadınlar tarafından söylenmekte. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, bu söylemi hep duyarız. Ama gerçek aslında böyle değildir. Aslında kadının niyeti ve yaptığı şey, tamda dediği gibidir. Lakin sonuçları, yani çocukları için şiddete dayanması, çocuklarının sağlıklı ve mutlu olmalarına olanak sağlamıyor. Hatta daha mutsuz ve bu mutsuzluğun kaynağını bulamayan bir nesil yetişmesine neden oluyor.

Her gün kavga olan evde, çocuk mutlu olamaz. Şiddetin kanıksandığı ailelerde, çocuk şiddeti kendi gerçekliği olarak kabul ediyor ve ilişkilerde bunun zaman zaman olması gereken rutin bir alışkanlık olduğuna inanıyor. Ama bunun farkında bile değil. Tıpkı, anne ve babası gibi. Çünkü onun anne ve babası da aynı şekilde, şiddeti kendi gerçekliği olarak kabul etmiştir.

Virgül: Şiddetin bir yaşam gerçekliği olarak kanıksanmasının, toplumda karşılığı nasıldır?

Şiddetli geçimsizliğin yaşandığı ailelerde, hatta fiili şiddetin uygulandığı durumlarda bile, aile fertleri belirli bir süre sonra, hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmeleri, çocuklarda bunun normal görülmesine neden oluyor. Burada, anne-baba kavgaya evet demiş, çocuğa da kabul ettirilmiş olunuyor. Aile içi şiddet, çocuğun beyninde olağan bir yer ediniyor. Dolaysıyla, aile içinde normalleşen şiddet, dışarıya ve toplumun diğer katmanlarına yayılıyor. Bir baba, çocuğunu dövmüş dediklerinde, toplum bu şiddet üzerinde hiç kafa yormaz. Ve hatta, bir adam, eşini dövmüş olmasının bile, toplumda karşılığı, toplumun sosyolojik yapısına göre değişik yorumlanabilmektedir. Şiddet, gelenek ve göreneklere göre şekillendirilmiştir. Anne-baba çocuklarına, erkek eşine, şiddet uyguladığında ‘terbiye’, çocuk babaya şiddet uyguladığında, olağanüstü bir durum olarak değerlendirilir. Oysaki uygulanan her halükarda şiddettir.

Virgül: Kadınların gördükleri şiddeti saklamalarının nedeni, içinde bulundukları rutini bozmamak mı yoksa Korku mu?

Evet korkuyor. Kadın bilmediği şeyden korkuyor. Genelde kadınlar, aile içi gördükleri şiddete karşı sessiz kalmalarını, fedakarlık olarak gösterirler. Çocukları için bu acıya katlandıklarına inanırlar. Gerçekten de niyetleri budur. Ama öbür taraftan çocukların daha mutsuz ve sorunlu bir gelişim sağladıklarını hiç düşünmezler. Çok bilinen bir söylem vardır. ‘’Ben nasıl büyüdüm, bana neden bir şey olmadı. Babam annemi her gün döverdi. Benim psikolojim neden bozulmadı.’’ Aslında bunu söyleyen her kadın ve erkek, bunu söylediği an bile, şiddeti hayatlarının gerçekliği olarak kabul etmiş olur ki, bu da bir nevi psikolojik sorundur. Kadın, şiddete karşı susmasındaki diğer bir etken ise, bilinmezliktir. Şiddete son vermenin çözümü ayrılmaksa, kadın burada bir bilinmezlik ile, annesinden gördüğü kabullenme duygusu içerisinde yalpalar. Toplum baskısıda, kadının hür iradesiyle karar vermesinin önünde en önemli engeldir. Burada en önemli görev otoriteye düşmektedir. Otorite yasalar kapsamında, kadının yaşam hakkını güvence altına almak zorundadır. Onun her türlü durumda, yaşamını sürdürebileceği asgari şartları oluşturmakla yükümlüdür. Kadının şiddete karşı sessiz kalmasının en önemli faktörlerinden birisi de, ekonomik özgürlüğünün olmamasıdır.

Virgül: Yıllarca şiddet gören kadınlar, ayrılmayı çocukların büyümesine erteliyorlar. Peki çocuklar büyüyünce ayrılık gerçekleşiyor mu?

Kadınlar şiddete karşı sessiz kalmayı, annelerinden öğreniyor. Erkekler ise, şiddet uygulamayı babalarından. Böyle bir öğretiden sonra, araya birde çocukların varlığı girince, bu ayrılığın gerçekleşmesi çok zor oluyor. Zaten kadın, uzun zaman uğradığı şiddete karşı duyarsızlaşıyor. O nedenle, şiddet gören kadının çocukların büyümesini beklemesi diye bir şey yok. Şiddete zamanında müdahale edilmediği sürece, şiddet kabullenilmiş ve sürekliliği olan bir eylem haline gelmektedir.

Virgül: Kadına şiddetin yoğun olduğu toplumları dışarıdan nasıl fark ederiz?

Aile içi şiddet ve kadına şiddet yaşanan ailelerin toplumda çoğalması, sokağa yansıması çok hızlı bir biçimde yaşanır. Bir kentte, en ufak bir tartışma bile aniden kavgaya dönüşebiliyorsa, orada aile içi şiddetin izlerini aramamız gerekir. Avusturya’da devamlı şikayet ettiğimiz, Türkiye kökenli gençlerin eğitim seviyesinin düşük olması ve gençlerimizin agresif olmasıdır. Bunun nedenlerinden birisi aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddettir. Çünkü, kadına karşı şiddet ve baskı, kızlarımızı ve kadınlarımızı eğitimden uzaklaştırdığı gibi, erkek çocuklarına yüklediğimiz anlamsız öz güven, onların hayata karşı savaşmalarının önünü kesmektedir. Bizler her türlü yasağı kız çocuklarına koyarak, erkek çocuklarımızın da sadece gördükleriyle büyümelerini sağlıyoruz. Sokaklarda gençlerin ettikleri ‘cinsel’ içerikli küfürler, kadına şiddetin baş gösterdiği aileleri işaret etmektedir.

Kadının, ‘’seni kendimden mahrum ediyorum’’ demesiyle, yeni bir neslin yetişmesi mümkün olacaktır. Bu sayede, kadınlarımız ve erkeklerimiz daha ileri sevilerde yer tutabilir ve bilinçli bir toplum haline gelebilir./virgül

© Bild: virgül

Yayınlama: 08.12.2019
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.