Avusturya Haber Ajansı iktidarı sorgulayabiliyor da Anadolu Ajansı neden sorgulayamıyor?
Avusturya’nın resmi haber ajansı APA’nın yayımladığı son “Demokrasi Monitörü” araştırması, ülkede siyasete, dolayısıyla mevcut iktidara ve geçmiş yönetimlere duyulan güvenin tarihsel olarak en düşük seviyeye indiğini ortaya koydu. Ancak bu yeni bir gelişme değil. APA ve devlet televizyonu ORF bunu gerekli gördüğü durumlarda, yapılması gerektiği gibi yayınlıyorlar.
ORF televizyon kanalının en ünlü gazeteci ve haber programı yapımcısı Armin Wolf, bir dönemin başbakanına, göçmenlerin arkasında durarak; yalan söylüyorsunuz deme cesaretini canlı yayında göstermiştir.
Günümüze dönecek olursak, yapılan anket iktidarı ve genel anlamda devlet siyasetine olan güvensizliğin artığını gösteriyor.
Bugün yalnızca her üç Avusturyalıdan biri siyasal sistemin “iyi işlediğini” düşünüyor.
2018’de bu oran yüzde 64 idi.
Olumsuz eğilim özellikle seçilmiş kurumları ve seçilmiş kişileri etkiliyor. Federal Cumhurbaşkanına duyulan güven yüzde 48 [2018’de yüzde 58], Ulusal Meclis’e duyulan güven yüzde 41 [2018’de yüzde 48] ve Federal Hükûmete duyulan güven ise yüzde 32 [2018’de yüzde 43] seviyesine düşmüş durumda.
Araştırmacıya göre bu gelişme, yalnızca Avusturya’ya özgü değil; Batı demokrasilerinin çoğunda benzer bir tablo gözlemleniyor.
Buna karşın Avusturya’da polise duyulan güven yüzde 73, mahkemelere duyulan güven yüzde 64 ve kamu yönetimine duyulan güven yüzde 60 seviyesinde. Dahası, bu alanlardaki güven oranları 2018’den bu yana neredeyse hiç değişmemiş.
Bu tablo, ekonomik baskıların, enflasyonun ve “benim çıkarımı kimse temsil etmiyor” hissiyatının toplum genelinde sert biçimde biriktiğini gösteriyor.
Ama burada dikkat çekici bir başka gerçek daha var:
Bu araştırmayı yayımlayan medya kurumları hükümetten maaş almıyor.
Bu nedenle siyasal iktidarın canını acıtan sonuçlar bile sansürlenmeden kamuoyuna aktarılabiliyor.
Türkiye ile karşılaştırıldığında asıl kritik fark tam da burada ortaya çıkıyor.
Türkiye’de Bu Haberin Manşet Olma Şansı Var mıydı?
Türkiye’de kamuoyunun en büyük haber kaynağı olarak görülen TRT ve Anadolu Ajansı, bütçesini doğrudan iktidardan alıyor.
Bu finansman bağı, devlet kurumlarının kamusal sorumluluklarını zayıflatarak onları fiilen birer iktidar vitrini hâline getiriyor.
Bu nedenle, siyasal sisteme güvenin çöktüğünü gösteren böylesine kritik bir rapor Türkiye’de yayımlansa bile: Habere yer verilmez, verilse bile yumuşatılır,“iktidarın başarısızlığı” anlamına gelecek her ifade törpülenirdi.
Çünkü bu kurumların yöneticileri kamu yararına değil, siyasi otoritenin memnuniyetine göre konumlanmak zorunda kalıyor.
Avusturya’da ise farklı bir yapı söz konusu
Peki APA ve ORF Neden Bu Kadar Bağımsız Konuşabiliyor?
Bunun iki temel nedeni var:
Finansman yapıları siyasetten bağımsız
ORF [kamu yayıncısı] gelirinin büyük bölümünü her haneden alınan bağımsız yayın vergisi üzerinden topluyor.
Bu nedenle hangi hükümet görevde olursa olsun, ORF’un bütçesi siyasi baskı aracı hâline getirilemiyor.
APA ise tamamen medya kuruluşlarının ortak olduğu, hükümetten para almayan otonom bir yapıdır.
Geliri reklamdan ya da devlet fonundan değil, bizzat ajansı kullanan medya kurumlarının katkısından oluşuyor.
Editoryal bağımsızlık kültürü güçlü
Avusturya’da gazetecilik, siyasi güce karşı bir “denge” makamı olarak görülür.
Kamu yayıncısının görevi iktidarı övmek değil, tam aksine sorgulamak, denetlemek, hesap sormaktır.
Bu gelenek uzun yıllara dayanan bir basın özgürlüğü mirasının ürünüdür.
Bu fark, en somut biçimde ORF’un star gazetecisi Armin Wolf örneğinde ortaya çıktı.
Armin Wolf – Sebastian Kurz Çatışması: Bir Kamu Yayıncısı Nasıl Olmalı Sorusu
Korona salgını döneminde ORF sunucusu Armin Wolf, hükümetin çelişkilerini, şeffaf olmayan kararlarını ve eksik iletişimini sert bir dille eleştirdi.
Dönemin Başbakanı Sebastian Kurz, Wolf’u açık şekilde suçladı:
“Yanlış bilgi yayıyorsun.”
Ancak Wolf geri adım atmadı ve Başbakanı Sebastian Kurz’u ağırladığı ORF kanalında; sayın şansölye sürekli sürekli sözünüzü kesmekten gerçekten rahatsız oluyorum… Ama siz, “yaz mevsiminde ülkeye yeniden korona virüsünü göçmenler getirmiştir” ifadesini kullandınız. Şimdi bunu kabul etmiyor, turistler diyorsunuz… Bir gazeteci olarak göçmenleri haksız olarak suçladığınızı size hatırlatmak zorundayım…”
Ve o yayınlar o dönemde Avusturya’nın en çok izlenen ve en güvenilir haber programı olarak kayda geçti.
Bugün Kurz yok, ancak Wolf hâlâ ekranda.
Bu bile tek başına Avusturya’daki medya kültürünü anlatmaya yeter.
Türkiye’de aynı senaryoda ne olacağını hepimiz biliyoruz:
Gazeteci değil, hükümeti rahatsız eden soru soran kim varsa kapının önüne konur, ekranlar değiştirilir, gazetecilik değil sadakat ödüllendirilir.
Demokrasi Farkı Medya Farkını Yaratıyor
APA’nın raporunda ortaya çıkan siyasal güven erozyonu aslında şunu gösteriyor:
Avusturya’da halk devlete değil, devleti halka şeffafça anlatan medyaya güveniyor.
Hükümet hatalıysa, bunu söylemekten çekinmeyen “kısmen de olsa” bir medya var.
Siyasi geri tepme korkusu yok.
İşten atılma korkusu yok.
Kurumların finansal cezalandırılma riski yok.
Türkiye’de ise medya ile siyaset arasındaki ilişki, halk ile siyaset arasındaki ilişkiyi de zehirliyor.
Demokrasi Raporunu Demokrasinin Kendisi Anlatabilir
Avusturya’da siyasete güven giderek azalıyor; bu ciddi bir sorun.
Ancak en az bunun kadar önemli olan şey şu:
Bu gerçeği halka yine bağımsız medya söylüyor.
Türkiye’de ise siyasal sistemde benzer bir güven erimesi yaşandığında, bunu topluma sağlıklı biçimde açıklaması gereken kurumların önemli bir kısmı artık “haber veren” değil, algı yöneten yapılara dönüşmüş durumda.
Öte yandan muhalefetin yanına konumlanan ve eleştiri adı altında yalnızca karalama üreten, her iktidar eleştirisini kendisine bir kahramanlık payesi sayan, içerikten kopuk ve basiretsiz bir “karşı yandaş medya” da aynı ölçüde sorun yaratıyor. Bu kesim de haberleri çoğu zaman bağlamından kopararak, özünü bozarak ve toplumu bilgilendirmekten çok kendi siyasi heyecanını tatmin etmek için yayımlıyor.
Demokrasiyi koruyan şey yalnızca seçimler değil, aynı zamanda: Bağımsız basın, hesap soran gazetecilik, siyasi gücü sorgulama cesaretidir.
Avusturya’da bu mekanizma bütün engelleme çalışmalarına rağmen hâlâ çalışıyor.
Bu yüzden halk sistemden şikâyetçi olsa bile en azından gerçeğin duyulabildiği bir düzen olduğunu biliyor.
Türkiye’de ise sorun sadece siyaset değil; sorunu söyleyebilecek özgür bir alanın giderek daralmasıdır. | ©DerVirgül
