Cermen Kadınları isyanda: “Eski Maço Erkeklerimizi özledik…!”

İlk okumada yazının başlığını abartalı ya da ironik bulabilirisiniz. Fakat yazıyı okuduktan sonra durumun pek de öyle ironik olmadığını göreceksiniz. Alman basınında ve toplumunda uzun süredir tartışılan bir mesele. “Der Verweichlichung/Verweiblichung der Männer” [Erkeklerin feminenleşmesi/yumuşaması] söylemlerin eşliğinde gerek basında gerek sosyal bilimlerde çoktan tartışmanın merkezine taşınmış bir olgu.

Cermen Kadınları isyanda: “Eski Maço Erkeklerimizi özledik…!”

Ramazan Yaylalı

Örneğin Alman medyasının en popüler basın organı olanı olan “Der Spiegel[1] yazarı Christoph Scheuermann “Lieber nicht… “ başlıklı makalesinde, Almanya’da son dönemlerde özelikle genç erkeklerin bir nevi “soft” daha doğrusu “feminel” bir karaktere büründüklerini iddia ediyor. Yazar Christoph Scheuermann yazısında sürekli ağlayan mızmızlanan (der weinerliche Mann) pısırık erkekler olarak nitelendirilen bu erkeklerin, Alman kadınları için de bir sorun hale geldiğini iddia ediyor. Yazar, bu yeni erkek tipolojisi kadınlar tarafından arzulanan güçlü, kendine güven, ne istediğini bilen tipolojiden çok uzak bir yerde olduğunu ekliyor..

Örneğin makalede geçen 29 ve 33 yaşında iki beyaz yakalı kadının bu konuda düşünceleri gayet düşündürücü. Bu iki genç kadına göre, yeni nesil genç erkekler bir ilişkide gereken sorumlukları almak istemediklerini ve ergenler gibi o bardan o bara takılmak isteyen, karşı cinsle flört etmeye bile cesaret edemeyen, yeni garip bir erkek tipolojisi türediğini iddia ediyorlar. Yaşadıkları bazı ilişkilerden örnek vererek bu ilişkiler içinde ilişkideki “femininel erkeği” sürekli teselli eden birer terapistlere dönüştüklerini ileri sürüyorlar. Oysa bu iki kadına göre ideal erkek dediğin kendine güvenen, cesaretli, sevdiğine sahip çıkan ama kesinlikle “piç” (arschloch) olmayan bir erkek olmalı.

Yine “Die Zeit” gazetesinden yazar Nina Pauer “Die Schmerzenşmänner[2] (Acıların Adamları) başlıklı makalesinde günümüz modern şehirli erkeğinin güvensiz, gergin, melankolik şaşkın ve rolünü kaybettiğini iddia ediyor.

Yazının devamında Nına Pauer, günümüz eğitimli kentli Alman erkeğini şöyle tarif ediyor: Israrcı bir şekilde hoşlandığı kadınla “erkeksi” bir şekilde flört etmek yerine, çekingen ve pısırık bir şekilde davranan ve ancak ve ancak belli bir alkol alınımdan sonra biraz cesaretlenip hoşlandığı kadına duygularını ifade edebilen yeni bir tip erkek bu.

Konuyla ilgili “Focus Magazin’de” “Auf der Suche nach dem starken Mann[3] (Güçlü Erkeğin arayışında) Katja Nele Bode imzalı makalede ise bu tür yeni şehirli erkek tipolojisine dönük öfkenin, kadınlar içinde artığını iddia ediyor. Örneğin makalenin bir yerinde 28 yaşında Reklam Ajansında çalışan eğitimli bir kadının şu ifadelerine yer veriyor: “Her isteğimi gözlerimden okuyan iyi bir adam değil, bana ondan bir şeyler öğrenebileceğim hissini veren, kendine güvenen, gözü pek bir adam istiyorum”. Makalede ayrıca FOCUS Dergisi adına İFAK Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan bir anketin sonuçları da durumu daha somutlaştırıyor: Ankette çıkan sonculara göre, 18 ila 49 yaş arasındaki Alman kadınların yüzde 77,6’si, kendilerine ait olduğu hissini veren bir erkekten hoşlandığını ve üç kişiden en az biri partnerine saygı duymak istediğini belirtmişler.

Yazar ayrıca konu ile bağlantılı olarak Avustralyalı psikoterapist Steve Biddulph “The New Manhood” kitabında şu ifadelere yer veriyor: “Derinlerde bir yerde, her kadın güçlü bir erkekle birlikte olmak ister. Kadınlar sürekli onların bütün düşüncelerini ve fikirlerini onaylayan korkak pısırık erkeklerden değil  güçlü, kararlı ve cesur bir şekilde kendileriyle “challange” yapacak erkekler arzular”

Yazar, Max Planck “Huma Etolojisi Enstitüsü” tarafından yapılan yine bir araştırmaya da yer vererek meselenin evrimle bilimsel tarafını da okurların önüne koyuyor: Araştırmaya göre, evrimsel olarak kadınların daha baskın olan, aileyi koruyabilen ve besleyebilen erkekleri tercih ettiğini ifade ediyor. Yine aynı şekilde Detroit’teki Wayne State Üniversitesi’nden psikolog Glenn E. Weisfeld‘e gönderme yapıyor ve 1.000 İngiliz evli çift üzerinde yaptığı bir çalışmada en mutlu ilişkilerin her zaman erkeğin -bir tik önde olduğu ilişkiler olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü kadınlar başarılı erkekleri sever.  Kendilerinden biraz üstün olan, gurur duyabilecekleri erkekler diye ekliyor psikolog Glen Weisfeld…

Peki feminist mücadelesi acısından çelişkili görünen bu tabloyu nasıl okumamız lazım?

Son 50 60 yıldır feminist hareketlerin güçlenmesiyle birlikte batı toplumunda siyasi ve ekonomik anlamda kadınlar daha özgür ve kendine güvenen, tek başına ayakta duran birer öznelere dönüştüler. Böylelikle batı toplumunda artık patriyal ilişkilerin baskısından kurtulmuş yeni güçlü bir kadın figürü ortaya çıktı.

Bütün bu pozitif gelişmeler yaşanırken öte yandan tarihsel anlamda partriyal ilişkilerin bir ürünü olan o eski maço “Erkek tipolojisi” gittikçe bastırılmaya çalışıldı ve özelikle şehirli eğitimli orta sınıf erkekler bu patriyal kimlikten kurtulmak için daha “feminel” bir kimliğe bürünmeye çalıştılar. Ancak başta pozitif bir gelişme olarak değerlendirilen bu trend yeni ve güçlü Metropol Kadını için sonradan ikili ilişkiler temelinde birer problem haline dönüştü. Bu sefer kendisinden güçsüz, özgüvensiz ve ne istediğini bilmeyen bir erkek tipoloji ile baş başa kalmak zorunda kaldı, modern kent kadını.

Kadınlar acısından siyasi ve toplumsal alanda arzulanan o empati dolu feminel erkek ikili ilişkilerde pek de arzulanmayan öznelere dönüştü. Çünkü fark edildi ki ikili ilişkilerin dinamiği toplumsal ilişkilerinin dinamiğinden çok farklı bir şekilde işliyor. Erkekler acısından ise bu bir “kimlik krizi” demek aslında ya da literatürde geniş bir yer kaplayan yeni bir fenomen olan “masculinity crisis” diyebiliriz .

Ne eski tarz partiyal yapının ürünü bir erkek-öznesi ne de feminel bir erkek tipi olmasını istenmeyen yeni kentli erkek öznesi kafası kadınlar kadar karışık gibi görünüyor. Görünen o ki bu “kriz” hem kadınlar acısından hem de erkekler açsından pek hayırlı vasililere yol açmadı. Özetle Kahtalı Mıçe’nin dediği gibi “La Ne Hoştu Eskiden …” | © DerVirgül

Kaynaklar:

[1]  https://www.spiegel.de/spiegel/a-809420.html

[2] https://www.focus.de/panorama/boulevard/auf-der-suche-nach-dem-starken-mann-gesellschaft_id_1880841.html

[3] https://www.focus.de/panorama/boulevard/auf-der-suche-nach-dem-starken-mann-gesellschaft_id_1880841.html

[4] Kahtalı Mıçe’nin dedigi gibi “La Ne Hoştu Eskiden”: https://open.spotify.com/track/4fhSzVmvJR0eLLKHyUajwb

Yayınlama: 19.03.2023
Düzenleme: 20.03.2023
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
  1. Son dedi ki:

    Kimi ilişkilerde de erkekler ,kadınların emeklerini sevgilerini görmezden geliyor ne yazıkkı bunuda fırsata çeviriyor halbuki unutulan birşey var seven insan kördür ,yapılan kötülükleri görüyor ama sevdiğine yakıştırmadığı için görmezden gelip o ana unutmak istiyor ama geçen zaman öyle birşeydir ki kalp kırgınlıkları bir anda öfke dönüşebiliyor .
    Çünkü aptal yerine konmak sevginin de kaldırmacağı bir durumdur.
    Aptal yerine koyduğunuz çıkarlardan pek de sağlıklı ilişki beklenmez beklenmediği gibi de yaşanan ilişkinin sağlıklı olduğu söylenemez…
    Bu yüzdendir ki insanlar hikaye misali dinledikleri ilişkiye imrenirler.