Osmanlı ve Belçika arasında suikastçı krizi

Sultan’a yönelik uluslararası şebekelerden destek alınarak bir suikast tertip edileceğini Yıldız Sarayı’na bir Alman sosyalist olan Henri Adolf ihbar edecekti:…

Osmanlı ve Belçika arasında suikastçı krizi

Taşnak Partisi 1904 yılında aldığı kararla İstanbul’un önemli bölgelerinde kanlı eylemler yapma kararı almıştı.

Bu tertiplerin nihai hedefi Sultan İkinci Abdülhamid’di.

Sultan’a yönelik uluslararası şebekelerden destek alınarak bir suikast tertip edileceğini Yıldız Sarayı’na bir Alman sosyalist olan Henri Adolf ihbar edecekti:

Her ne kadar Osmanlı Padişahı sosyalist düşüncelere karşı hareket etmekte ise de Alman menfaatlerinin Padişahın şahsı ile alâkalı bulunması ve Alman sosyalistlerinin her şeyden önce Alman menfaatlerini ön plânda tutuyor olmaları hasebiyle Jön Türk, Ermeni ve Bulgar komitelerinin Padişahın nefsine karşı tasarladıkları suikastı çok geçmeden icra etmeye yelteneceklerini bildirmeyi kendime vazife addederim.

(Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları)

Her ne kadar bu hatırat güvenilir olmasa da farklı kaynaklarda da Adolf’un böyle bir istihbaratı Yıldız Sarayı’na bildirdiğine dair ibareler bulunması dikkat çekici bir olgu.

Yıldız Sarayı buna göre tedbirini almış; ama suikastın nereden ve nasıl geleceğine dair istihbarat zafiyetinin önüne geçebilmeyi başarabilmiş değildi.

Nitekim 21 Temmuz 1905’te Sultan Abdülhamid’in cuma selamlığı sonrası bomba patlamış; ama sultanın ayak üstü Şeyhülislam’la konuşması hayatını kurtarmıştı.

Sultan Abdülhamid’e karşıtlığı ile bilinen şair Tevfik Fikret suikastın akim kalmasından şu dizelerle hayıflanıyordu:

Bir darbe… bir duman… ve bütün bir gürûh-i sûr.
Bir ma şer-i vazî-i temâşâ, haşin, okur
Tırnaklariyle bir yed-i kahrın, didik didik,
Yükseldi gavr-i cevve bacak, kelle, kan, kemik…
Ey darbe-i mübeccele, ey dûd-i müntakim
Kimsin? Nesin? Bu savlete sâik, sebeb ne kim?
Arkanda bin nigâh-ı tecessüs ve sen nihân,
Bir dest-i gaybı andırıyorsun, rehsen â-feşân.
Mâlik sesin o servet-i ra’dîn-i gayza ki
Her yerde hiss-i hakk ü halâsın muharriki
Sadmenle pâ-yi kaahiri titrer tegallübün,
En gırre tâc-i haşmeti sarsar tekarrübün.
Silkip ukub-i ribka-i a’sân, en çetin
Bir uykudan uyandırır akvânu dehşetin
Ey şanlı avcı, dâmını beyhude kurmadın!
Attın… fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın!
Dursaydı bir dakikacağız devrî bî-sükûn,
Yâhud o durmasaydı, o iklil-i ser-nikûn.
Kanlarla bir cinâyete pek benziyen bu iş
Bir hayr olurdu, misli asırlarca geçmemiş.
Lâkin tesadüf., âh, o kaviler münâdimi,
Acizlerin, zavallıların hasm-ı dâimi.
Birden yetişti mahva bü tedbir-i hârikı.
Söndürdü bir nefeste bu ümmîd-i bârikı;
Nakş etti bir tehekküm için baht-i bî-şuûr
Târih-i zulme bir yeni dibâce-i gurûr.
Kurtuldu; haklıdır, alacak şimdi intikam;
Lâkin unutmasın şunu târih-i sifle-kâm;
Bir kavmi çiğnemekle bugün eğlenen denî
Bir lâhza-i teahhura medyun bu keyfini!

Sultanın evhamı

Bu suikast teşebbüsü zaten sinirleri son derece hassas olan sultanı iyice harap etmiş evhamını onulmaz noktalara taşımıştı.

Bu suikast ülkeyi bir örümcek ağı gibi saran hafiye teşkilatını daha amansız hale getirecekti.

Esasen Sultan Abdülhamid’in kurduğu hafiye teşkilatı kusursuz çalışıyordu ama aynı teşkilat bir noktadan sonra devlet sistemini yıkımın eşiğine getirmişti.

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Öyle ki sıradan bir vatandaşın gönderdiği jurnal, bir valinin raporundan daha kıymetli hale gelmişti.

Şeyhülislam, sadrazam, mebuslar, zabitler, esnaf, papazlar herkes Sultan Abdülhamid’e jurnal gönderiyordu ve iş çığırından çıkma noktasına gelmişti.

Belli bir süre sonra yazılan jurnaller ise işin ciddiyetten uzaklaştığını gösteriyordu; çünkü baba oğlunu, damat kayın babasını jurnalliyor, bir devlet dairesinde memurlar birbirlerinin ayağına çelme takmak için jurnal yazma yoluna gidiyordu.

Sistemin yozlaşmasının en önemli nedeni Sultan Abdülhamid’in yer yer hastalık derecesine varan evhamından kaynaklanıyordu.

Öyle ki Sultan Abdülhamid şu kelimelerden son derece rahatsız oluyordu; bomba, Yıldız, hasta, ihtilal, dinamit…

Yine Sultan Murad için Mir’at ve Reşad yerine Neşed kelimelerini kullanmayı tercih ediyordu.

Liste bunlarla sınırlı değildi, birbirinden tuhaf kelimeler yasaklanmıştı. Yasaklı kelimelerden bazıları şöyleydi:

Arsenik, anarşi, ihtilal, ispiritizm (ruh çağırma), istibdat, infilak (patlama), inkılap, inkıraz (çöküş), parlamento, te’evvüh (sitem), opurtünist, hürriyet, cumhur, cumhuriyet, cemiyet, hafiye, darvinizm, disiplin, zehir, avam, isyan, sosyalizm, diktatör, şurayı devlet, demokrat, radikal, humbara (bomba) meclis-i umumi, veto, nihilist, randevu, irtiyab (şüphe), oligarşi, engelleme…

(Maarif Nezareti Tedkik-i Müellefat Encümeni tarafından sansürlenen bu kelimeleri 1911 yılında Ali Seydi Bey 58 adet olarak “Resimli Kamus-i Osmani”nin 1131. ve 1132. Sayfalarının ekler kısmında verir.)

Bazı kimselerse bu suikastın nedenini Sultan Abdülhamd’in azınlık düşmanı olmasıyla açıklıyor; oysa bu kuyruklu bir yalan.

Gelin Sultan Abdülhamid’in kritik görevlere atadığı bazı gayrimüslimleri hatırlayalım:

Artvin Dadyan Paşa ( Ermeni) Dışişleri Bakanı
Spiridion Mavroyeni ( Rum ) Özel dokturu
Sami Günzberg ( Yahudi) Diş hekimi
Nişan Efendi ( Ermeni ) Basın danışmanı
Teodor Kasap ( Rum) Saray Kitapçıbaşısı
Agop Paşa ( Rum ) Şahsi Emlakçısı daha sonra Maliye Bakanı
Sarkis Balyan ( Ermeni ) Mimarbaşısı
Aleksandros Karatodori Paşa ( Rum ) Bayındırlık Bakanı
Mareşal Ferdinand ( Bulgar Prensi ) Yaveri
Raimando D’Aranco (İtalyan ) Saray Mimarı
Fausto Zonaro ( İtalyan ) Saray Ressamı
Arturo Stravolo ( İtalyan) Saray Tiyatrocusu
Sava Paşa ( Rum) Dışişleri Bakanı
Ohannes Efendi ( Ermeni ) Ticaret Bakanı
Ohannes Sakızyan ( Ermeni ) Maliye Bakanı
Miamili Portakalyan ( Ermeni )Maliye Bakanı

Asıl meselemize dönecek olursak suikastı kim tertip etmişti ve akıbetleri ne oldu?

Bombanın ağırlığı 80 kilo civarındaydı.

Zaman ayarlıydı.

Patladığı yerde 70 cm’lik bir çukur açmıştı.

Bütün emareler işin arkasında profesyonellerin olduğunu gösteriyordu.

Nihayet bu eylemi gerçekleştiren Belçikalı Edward Jorris İstanbul’dan kaçamadan yakalandı.

Kamuoyu Ermeni olmayan bir Belçikalının neden böyle bir tertibata giriştiğini anlamakta zorlandı.

Jorris yakalanmıştı; ama eylemin asıl planlayıcıları olan Ermeni Kendiryan gibi isimler İstanbul’dan kaçmayı başarmıştı.

İstanbul ahalisi suikastın şokunu atlatmaya çalışırken Belçika’nın küstah talebi karşısında sarsılmıştı. Belçika Edward Jorris’in iade talebinde bulunuyordu.

Üstelik bu talebi en üst perdeden yapıyor ve Türk devletini uluslararası komuoyunda küçük düşürüyordu.

Bu küstahlığa nihayet Babıali şu cevabı verecekti:

Osmanlı padişahına suikast yapmaktan idama mahkûm olan Jorris’i 3 Ağustos 1838 tarihli muahedenin 8. maddesinin tarafınızdan yapılmış bir yorum una istinaden talep ediyorsunuz. Şurası kesin olarak bilinmelidir ki gerek söz konusu tarihte ve gerekse hâlihazırda Belçika hükümetine diğer yabancı ülkelerden daha geniş hukuki imtiyazlar tanıması için hiç bir özel sebep olma d gibi, Bâblali’nin Belçika’ya böyle bir ayrıcalık tanımaya da niyeti yoktur.

Osmanlı Devleti’nin en zayıf olduğu bir dönemde böylesi bir duruş sergilemesi takdire şayandı doğrusu.

Belçika ise güçlü kolonileri bulunan yabana atılmayacak bir ülkeydi. Tüm bu sürtüşmelere rağmen Jorris’in Sultan Abdülhamid tarafından affedildiğini de söylemek gerekir.

Ülkede kaosa neden olan ve 26 Türk askerinin ve sivilin kanına giren bir caninin affedilmesinin izahı olabilir mi; o da okurun takdiri./The Independentturkish/Mehmed Mazlum Çelik

Yayınlama: 01.12.2022
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.