Ulusal Azınlık mı, Kalıcı Misafir mi? | Türkiye Göçmenlerinin Siyasi Statü Arayışı

Araştırma | Derleyen Adem Hüyük
İÜ İFESAM tarafından hazırlanan “Avusturya’da Azınlıklar ve Göç” raporuna göre, Türkiye ile ilk “misafir işçi” anlaşmasını 1964’te imzalayan Avusturya’da 320 binin üzerinde Türkiye kökenli göçmen yaşıyor. Dolayısıyla, Avusturya’daki her 4 göçmenden biri Türkiye kökenli ve yine ülkede en çok konuşulan ikinci dil ise Türkçe.
İnsan hakları ve azınlık gruplarına tanınan haklar çerçevesinde Avusturya, ileri düzeyde bir hukuka sahip. Ancak buna rağmen vatandaşlığa geçiş prosedürleri bakımından Avrupa’nın en sıkı politikalarını uygulaması, Avusturya’nın en önemli tezatları olarak değerlendiriliyor.
“Avusturya’da Türkler Ulusal Azınlık Olarak Tanınmalı”
Avusturya’da 2019 yılında Türkiye kökenliler tarafından kurulan “Geleceğin Sosyal Avusturyası” Partisinin [SÖZ] Genel Başkanı Hakan Gördü, Avusturya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin ulusal azınlık olarak tanınmasını talep etmesiyle başlayan “azınlık” tartışmasının olasılığını araştırdık.
Tarihi Süreç İçinde Azınlık Kavramı
Tarih boyunca büyük nüfus hareketleri, imparatorlukların parçalanması ve ulus-devletlerin inşası gibi siyasal ve sosyal dönüşümler, azınlık kavramını sürekli gündemde tutmuştur. Antik çağlardan bu yana farklılık taşıyan toplulukların varlığı bilinse de “azınlık” kavramının uluslararası hukuk ve politika düzeyinde tartışılması özellikle Avrupa’daki din savaşlarından sonra başlamıştır.
Azınlık kavramı üzerine gerek sosyolojik gerekse hukuksal bağlamda çok sayıda tanım yapılmıştır. Hukuki açıdan en çok atıf yapılan tanımlardan biri, Uluslararası Adalet Divanı tarafından 1930’da yapılan tanımdır. Buna göre azınlık, tarihsel olarak belirli bir coğrafyada yaşayan, ortak dil, din, kültür ve geleneklere sahip, bu değerleri koruma bilinciyle hareket eden, toplumsal dayanışma içinde bir topluluktur.
Birleşmiş Milletler’e bağlı kurumlar tarafından da azınlık tanımına dair çeşitli çerçeveler sunulmuştur. Örneğin Francesco Capotorti’nin 1978 tarihli tanımı, azınlığı sayısal olarak küçük, egemen konumda olmayan, farklı etnik, dinsel ya da dilsel özelliklere sahip ve bu özellikleri korumaya yönelik bilinç taşıyan gruplar olarak tanımlar.
Bu tanımlar, yalnızca niceliksel bir azlık hâlinden ibaret değildir. Azınlık olarak kabul edilebilmek için grupların; toplumsal baskı ya da dışlanmışlık hissi taşıması, egemen yapılar içinde başat konumda olmaması, farklılıklarını koruma iradesine sahip olması ve hem kendi üyeleri hem de çoğunluk tarafından “azınlık” olarak algılanması gibi koşulların da karşılanması gerekir.
Bu bağlamda, Avusturya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin “ulusal azınlık” statüsüne sahip olup olamayacağı, yalnızca nüfus verileriyle değil, tarihsel bağ, yurttaşlık durumu, kültürel süreklilik ve devlet politikaları gibi çok boyutlu bir çerçevede ele alınmalıdır.
Avusturya’da Ulusal Azınlık Statüsü ve Hukuki Çerçeve
Avusturya Cumhuriyeti’nde ulusal azınlıkların hakları, 1976 tarihli Ulusal Azınlıklar Yasası [Volksgruppengesetz] ile düzenlenmiştir. Bu yasa kapsamında yalnızca belirli etnik-dilsel topluluklar resmî olarak “ulusal azınlık” statüsüne sahiptir. Avusturya devleti tarafından tanınan bu gruplar şunlardır:
- Hırvatlar [özellikle Burgenland bölgesinde],
- Slovenler [özellikle Karintiya ve Steiermark’ta],
- Macarlar,
- Çekler,
- Slovaklar,
- Romanlar.
Bu grupların ortak özelliği, Avusturya topraklarında tarihsel olarak uzun süredir yerleşik olmaları, Avusturya vatandaşlığına sahip bireylerden oluşmaları ve kültürel, dilsel varlıklarını korumaya yönelik topluluk bilinci geliştirmiş olmalarıdır.
Türkiye kökenli göçmenler ise, bu tarihsel-siyasal bağlamın dışında değerlendirilmektedir. 1964’te Türkiye ile imzalanan iş gücü anlaşmasından sonra başlayan göç süreci, ağırlıklı olarak ekonomik gerekçelere dayanmakta; gelen göçmenlerin önemli bir kısmı “misafir işçi” [Gastarbeiter] statüsüyle ülkeye gelmiştir. Bu göçün tarihsel bir azınlık statüsüne dönüşmesi, Avusturya devleti açısından henüz tanımlanmamış bir alandır.
Türkiye Kökenli Göçmenlerin Avusturya’daki Konumu
Avusturya’daki Türkiye kökenli topluluklar, bugün sayıca önemli bir nüfusu temsil etseler de [yaklaşık 320.000 kişi], “ulusal azınlık” tanımı kapsamında yer almamaktadırlar. Bunun başlıca nedenleri şunlardır:
• Tarihsel Yerleşiklik Eksikliği: Türkiye kökenli göçmenlerin Avusturya’daki varlığı, ancak 60-70 yıl öncesine dayanır ve bu süre, ulusal azınlık olarak tanınan diğer grupların [örneğin Burgenland Hırvatları] yüzyıllar süren varlıklarıyla karşılaştırıldığında kısa kalmaktadır.
• Vatandaşlık Statüsü: Türkiye kökenli bireylerin önemli bir kısmı uzun süre boyunca Avusturya vatandaşlığına geçmemiş, geçişler de oldukça yavaş ve sınırlı gerçekleşmiştir. Oysa ulusal azınlık statüsü için vatandaşlık koşulu temel önemdedir.
• Devlete Bağlılık ve Azınlık Bilinci: Türkiye kökenli göçmenler arasında ortak bir “ulusal azınlık bilinci” gelişmemiştir. Topluluk içindeki etnik, dinsel, politik farklılıklar (Türkler, Kürtler, Aleviler, Sünniler vb.) bu tür bir ortak azınlık kimliğini zorlaştırmaktadır.
• Avusturya Devleti’nin Yaklaşımı: Avusturya devleti, Türkiye kökenli toplulukları genellikle “göçmen kökenli azınlık” [migrantische Minderheit] olarak sınıflandırmakta, bu grubu tarihsel-ulusal azınlık kategorisine dâhil etmemektedir.
Türkiye, yurtdışındaki vatandaşlarının ve soydaşlarının “ulusal azınlık” olarak tanınması konusunda genel olarak temkinli ve çoğu zaman da mesafeli bir tutum izler. Bu tutum hem diplomatik hassasiyetlerden hem de uluslararası hukukta azınlık tanımının getirdiği yükümlülüklerden kaynaklanır. Özellikle Batı Avrupa’daki Türkiye kökenliler konusunda Türkiye’nin yaklaşımı şu başlıklarla özetlenebilir:
Türkiye Devletinin Konuya Bakışı
• Türkiye’nin Resmî Politikası: “Göçmen” ve “Diaspora” Vurgusu
Türkiye, Avusturya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenlileri genellikle “göçmen işçi”, “vatandaş”, “diaspora” gibi kavramlarla tanımlar. Bu grupların “ulusal azınlık” statüsü kazanması yönünde resmî bir talepte bulunmaz.
- Türkiye bu tutumuyla, azınlık statüsünün o ülkenin iç hukuku ve tarihi bağlamına göre şekillenmesi gerektiğini savunur.
- Türkiye kökenlilerin çoğu Avrupa ülkelerinde son 60 yılda göç yoluyla yerleşmiştir. Türkiye bu nedenle onları tarihsel-ulusal azınlık değil, göçmen toplum olarak tanımlar.
• Azınlık Statüsünün “Tarihselliği” Meselesi
Ulusal azınlık kavramı Avrupa’da genellikle tarihsel ve yerleşik topluluklara uygulanır [örneğin: Slovenler, Hırvatlar, Macarlar gibi]. Türkiye de bu yaklaşımı destekler çünkü:
- Lozan Antlaşması çerçevesinde Türkiye sadece gayrimüslim azınlıkları [Rum, Ermeni, Yahudi] tanımıştır.
- Türkiye, bu çerçevenin dışındaki azınlık taleplerine [örneğin Kürtler, Aleviler, Araplar vb.] de sıcak bakmaz.
- Bu nedenle başka ülkelerdeki Türk/Müslüman toplulukların “ulusal azınlık” ilan edilmesini de genellikle stratejik risk olarak görür.
• Türkiye’nin Önceliği: Kültürel Haklar ve Katılım
Türkiye, azınlık statüsü yerine şu alanlara öncelik verir:
- Ana dil eğitimi [Türkçenin korunması]
- Kültürel etkinliklerin desteklenmesi
- Siyasi temsiliyetin güçlendirilmesi
- Ayrımcılıkla mücadele
- Dini özgürlükler
Yani Türkiye için mesele “statü” değil, hakların korunmasıdır. Bu hakların sağlanması için bulundukları ülke hükümetlerine çağrılarda bulunur, ancak azınlık statüsü için baskı yapmaz.
Türkiye, Avusturya’daki Türkiye kökenlilerin “ulusal azınlık” olarak tanınmasını resmen talep etmez. Bunun yerine göçmenlerin haklarını korumaya, ayrımcılıkla mücadeleye ve kültürel kimliklerini yaşatmaya odaklanır. Türkiye için azınlık statüsü, hem içeride hem dışarıda siyasal ve diplomatik dengeleri etkileyebilecek hassas bir konudur.|© DerVirgül
Kaynaklar: dergipark.org.tr / Avusturya Federal Anayasası [Österreichische Bundesverfassung]/ Der Virgül / Die Presse / SÖZ Partisi / Avusturya Entegrasyon Bakanlığı [Integration – Bundeskanzleramt Österreich] | Avusturya İstatistik Kurumu [Statistik Austria]