Avusturya’da Başörtüsü Yasağının Tarihsel Gelişimi
| Adem Hüyük
Avusturya’da başörtüsü, uzun yıllar boyunca bireysel inanç özgürlüğü kapsamında değerlendirildi. Ancak özellikle son yirmi yılda bu yaklaşım köklü biçimde değişti. Başörtüsü, hukuki bir zorunluluktan ziyade siyasal tartışmaların ve sembolik politikaların merkezine yerleşti. Bugün gelinen noktada yasak girişimleri, entegrasyondan çok kimlik ve aidiyet tartışmalarını yansıtıyor.
Siyasetin Gündemine Giriş
2000’li yılların başında FPÖ’nün [Avusturya Özgürlük Partisi] yükselişiyle birlikte Müslümanlar ve İslam, Avusturya siyasetinde giderek daha görünür bir “sorun alanı” olarak sunulmaya başlandı. Bu dönemde başörtüsü doğrudan yasaklanmadı; ancak “uyum”, “değerler” ve “kadın özgürlüğü” söylemleri üzerinden kamusal tartışmanın odağına taşındı. Başörtüsü, bireysel bir tercih olmaktan çıkarılıp entegrasyonun sembolü haline getirildi.
Mülteci Krizi ve Sertleşen Dil
2015’teki mülteci krizinin ardından göç ve İslam karşıtı söylem daha da sertleşti. Siyaset, toplumsal kaygıları yönetmek yerine, başörtüsünü kültürel bir tehdit olarak kodlayan bir dil benimsedi. Bu süreçte “tarafsızlık” ve “çocukların korunması” gibi kavramlar, yasakların meşrulaştırılmasında sıkça kullanıldı.
2017’de kurulan ÖVP–FPÖ koalisyonu ise bu söylemi somut politikalara dönüştürdü. Entegrasyon politikaları, karşılıklı uyumdan çok tek taraflı yükümlülükler üzerinden tanımlandı.
2019: İlkokullarda Başörtüsü Yasağı
2019 yılında ilkokullarda “dini ve ideolojik semboller” gerekçesiyle başörtüsü yasağı getirildi. Yasa metni genel ifadeler içerse de uygulamada yalnızca Müslüman kız çocuklarını kapsadı. Kamuoyunda bu düzenleme, çocuk hakları ve dini özgürlük açısından yoğun biçimde eleştirildi.
Eleştirilerin ortak noktası şuydu: Yasa, entegrasyonu teşvik etmek yerine Müslüman çocukları erken yaşta damgalıyor ve dışlayıcı bir mesaj veriyordu.
Anayasa Mahkemesi’nin Freni
Avusturya Anayasa Mahkemesi, 2020 yılında yasağı iptal etti. Mahkeme, düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ve belirli bir dini grubu hedef aldığını açıkça ortaya koydu. Bu karar, başörtüsü yasağının hukuki değil, siyasal bir tercih olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Yasak Kalktı, Tartışma Bitmedi
Mahkeme kararına rağmen başörtüsü tartışması Avusturya siyasetinden hiç düşmedi. 2021 sonrasında doğrudan yasaklar yerine dolaylı baskı mekanizmaları devreye sokuldu. “Siyasal İslam’la mücadele”, “çocukların korunması” ve “entegrasyonun zorunluluğu” gibi başlıklar altında başörtüsü yine hedefte tutuldu.
Bu süreçte başörtüsü, Müslümanların “uyum isteğinin” ölçütü gibi sunulmaya devam etti. Tartışma, bireysel haklar çerçevesinden uzaklaşıp kültürel sadakat sorgusuna dönüştü.
“Bir gün başörtülü kadınları savunmak için başörtüsü takmak zorunda kalabiliriz”
2016 yılında cumhurbaşkanı seçilen ve 2022’de yeniden göreve gelen Avusturya Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen, başörtüsü yasağının yoğun biçimde tartışıldığı 2019 yılında dikkat çeken bir açıklama yaptı. Van der Bellen, bir konuşmasında başörtüsünün tarihsel gelişimine atıfta bulunarak, “Bir gün başörtülü kadınları savunmak için başörtüsü takmak zorunda kalabiliriz” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri, başörtüsü yasaklarının yalnızca dini bir sembole değil, aynı zamanda temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahaleye dönüşebileceğine dair bir uyarı olarak yorumlanmıştı. Aradan geçen yılların ardından okullarda başörtüsü yasaklarının yeniden gündeme gelmesi, Van der Bellen’in 2019’daki bu çıkışını bugün çok daha güncel ve anlamlı kılıyor.
Yasak Tartışmasının Yeni Safhası: 14 Yaş Altı İçin Okullarda Yasak [2025]
Avusturya’da başörtüsü sorunu, yalnızca geçmişin değil, şu anın da siyasi ana gündemlerinden biri hâline geldi. Yıllar süren hukuki mücadelenin ve sembolik politikanın ardından, 2025’in son döneminde parlamentoda yeni bir yasa tasarısı yine başörtüsünü tartışmanın merkezine taşıdı.
11 Aralık 2025’te Avusturya Parlamentosunun kabul ettiği yasayla, gelecek eğitim yılının Eylül ayından itibaren 14 yaş altındaki kız öğrencilerin derslerde ve teneffüslerde başörtüsü takmasını yasakladı. Okul binası dışındaki geziler yasak kapsamına girmiyor. Kurallara uymayan aileleri ise 150 ile 800 Euro arasında para cezaları bekliyor.
Hükümet yanlıları, düzenlemeyi “çocukların özgürlüğünü ve eşitliğini koruma” gerekçesiyle savunuyor. Uyum ve Aile Bakanı Claudia Plakolm gibi isimler, başörtüsünü “minör kızlar için bir baskı ve kontrol aracı” olarak nitelendirerek yasanın gerekliliğini vurguluyor.
Muhalefetin Tepkisi ve Hukuki Riskler
Yeşiller Partisi yasaya karşı çıktı ve düzenlemenin anayasal hakları ihlal ettiğini belirtti. Daha önce benzer bir yasa, 2020’de Anayasa Mahkemesi tarafından eşitlik ve din özgürlüğü ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmişti. Bu nedenle, eleştiriler yeni yasa için de benzer bir hukuki mücadele beklentisi yaratıyor.
Avusturya İslam Cemaati [IGGÖ] de kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklarını açıklayarak, düzenlemenin ayrımcılık yarattığını ve çocukların temel haklarını ihlal ettiğini savunuyor.
Siyasi Mühendislik ve Geniş Partiler Arası Destek
Bu yasa tasarısı, yalnızca sağ partilerin değil, merkez sağdan merkez sola kadar uzanan partilerin desteğini aldı. ÖVP, SPÖ ve NEOS’un desteği ile popülist sağ FPÖ’nün desteği de yasanın geçmesine katkı sağladı. Bu durum, başörtüsü tartışmasının yalnızca göçmen karşıtlığının değil, aynı zamanda partiler üstü bir siyasi stratejinin konusu haline geldiğini gösteriyor.
Hukuk ve Toplumsal Etki: Bir Çatışmanın Ortasında
Yeni düzenleme, daha önceki yasaların ötesinde farklı bir yasal formülasyon denediğini iddia etse de uzmanlar başörtüsünü hedef alan bu tür politikaların daha geniş bir ayrımcılık iklimine hizmet etme riskini taşıdığına dikkat çekiyor. Hukuki sürecin sonucu ne olursa olsun, yasak tartışması toplumda Müslümanlara yönelik damgalama ve dışlanmanın siyasi meşrulaştırılması tehlikesini gündemde tutuyor.
Entegrasyon Politikası mı, Kimlik Mücadelesi mi?
2019’da uygulanan başörtüsü yasağı Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine rağmen, 2025’te yeniden parlamentonun gündemine taşınması, meselenin hukuki boyuttan çok siyaset ve kimlik odaklı bir çatışmaya dönüştüğünü gösteriyor. Yasak savunucuları bunu çocuk koruma ve eşitlik meselesi olarak sunarken; muhalefet ve insan hakları savunucuları bunun dini özgürlüklere aykırı olduğunu ve toplumsal bölünmeyi derinleştireceğini belirtiyor.
Avusturya’daki bu tartışma, sadece bir okul düzenlemesi değil; Avrupa’daki göçmenlik, entegrasyon ve ifade özgürlüğü bağlamındaki daha geniş gerilimin bir yansıması olarak okunmalı.| ©DerVirgül
