Siyasetin Rengi ‘’Yeşil-e’’ Nasıl Döndü?

Virgül muhabiri, Avusturya genel seçimlerinde aday olan Yeşiller Partisi’nin sokak propaganda afişinin fotoğrafını çekerken, Yeşiller Partisi’ni ifade eden bir çok objeyi fotoğraf karesine sığdırdı. Bu ayrıntıları bulmayı okuyucuya bırakarak, Yeşil siyasetin nasıl doğduğunu sizler için derledik.

Siyasetin Rengi ‘’Yeşil-e’’ Nasıl Döndü?

Endüstri devrimi sonrası artan çevresel sorunların canlı ve cansız varlığını tehdit etmesi, çevreye verilen zararın sorgulanmasına ve çevreci anlayışın gündeme gelmesine vesile oldu.

Özellikle gelişmiş ülkelerde çevreci söylemler ve çevreci hareketler hız kazanmaya başladı en nihayetinde çevreci anlayışa sahip çevreci örgütler ve yeşil partiler kurulmaya başladı.

Canlı ve cansız varlıkların karşılıklı etkileşim halinde bulundukları sosyal-kültürel, ekonomik ve fiziki ortam olarak tanımlanan çevrenin özelikle canlı varlığının devamı adına sağlıklı bir ortama ihtiyacı vardır. Sağlıklı çevre yaratılması için çevrenin korunması gerekmektir.

Çevre içinde tanımladığımız canlı varlıkların her biri eko-sistemin bir parçası ve zincir gibi birbirine bağlıdır. Bu zincirin bir halkasının bile tahribata uğraması özellikle canlı varlığı için büyük tehdit oluşturabilir. Bu zincirin bozulmasına sebebiyet veren insanlardır.

İnsanların çevreye verdiği zararın her geçen gün artması ve bu zararın tehdit oluşturmaya başlaması çevreci düşüncelerin ortaya çıkmasına sebebiyet verdi. Özellikle endüstri devrimi sonrası ortaya çıkan çevresel sorunlar çevreci anlayışının daha yüksek sesle ifade edilmesine neden oldu.

Endüstri devrimi büyük ölçüde batılı ülkelerde ortaya çıksa da tüm dünyayı etkiledi. Dünyanın ekonomik, sosyal-kültürel gibi alanlarının değişimine neden olan bu devrim en çok da doğanın tahribatına neden oldu.

Bugün sadece devrim sonucu artan sanayileşme değil, dünya nüfusunun artması, sağlıksız kentleşme gibi sorunlar çevrenin her geçen gün daha da kirlenmesine sebebiyet vermektedir. Çevresel sorunları sadece bölgesel sorun olarak tanımlamak yaşadığımız yüzyıl açısından pek mümkün değildir.

Günümüzde küresel boyutta çevre sorunları meydana gelmektedir. Bu sorunlar; küresel ısınma, iklim değişikliği, ozon tabaksının tahribatı gibi acil önlem alınması gereken çevre sorunlarıdır.

Dünyada çevre sorunları farklı sivil toplum örgütleri tarafından veya çevreci anlayışa sahip kişiler tarafından farklı şekillerde dile getirilse de çevreci sorunların tüm insanlığın bir sorunu olduğu düşüncesi 1970’li yıllardan sonra birçok dünya ülkesinin katıldığı çevre konferanslarının yapılmasından sonra kabul edilmeye başlandı.

Çevreci düşüncenin siyasal alanda kendine yer bulması ise 1980’li yıllardan sonra gerçekleşti. Yeşil düşüncenin siyasal hayatta ki temsilcileri kuşkusuz yeşil partiler başta olmak üzere yeşilci sivil toplum örgütlerdir.

1950’lili yıllardan sonra ideolojik kimlik olma yolunda ilerleyen çevrecilik, 1960’dan sonra ise çevreci hareket ve akımlar çok geniş kapsamlı olmaya ve yeni boyutlar kazanmaya başladı.

Diğer taraftan bir düşünce kulübü olan “Roma Kulübü’nün”, 1972 yılında büyümenin sınırları raporunu yayınlaması ve aynı yıl Birleşmiş Milletlerin düzenlediği “Stockholm Konferansı’nda” çevre sorunlarının çevre siyaset ekonomi ilişkisi bağlamında değerlendirilmesi, çevre sorunlarının dünyanın gündemine gelmesine sebebiyet verdi.

1970’li yıllardan sonra daha politik ve farklılaşan çevreci anlayışla, birçok çevreci hareket ortaya çıktı ve bu çevreci hareketler, lobicilik, protesto, boykot, dava açma, sokak tiyatrosu gibi faaliyetlerde bulunmaya başlayarak gündemde kalmaya çalıştı.

Dünya da çevreci hareket ilk olarak gelişmiş ülkelerde özellikle Amerika, Almanya, Fransa gibi ülkelerde ortaya çıktı. Avrupa da (Almanya, İtalya, İngiltere ve Fransa) sosyalist temelli partiler ve sosyalist anlayışın altında örgütlenen gruplar çevreci hareketlere bünyelerinde yer vererek yeşil partilerin kurulmasını sağladılar.

Yeşil siyaset, 20. yüzyılın sonralarına doğru kurulmaya başlayan yeşil partilerin ve çevresel sorunların dile getirilmesinde baskı ve çıkar grubu olma özelliğine sahip, yeşil anlayışa odaklı sivil toplum örgütlerinin benimsedikleri değerler ekseninde bir nevi şekillendi.

Uluslararası ve ulusal alanda çevre korumacı veya radikal çevreci anlayışa sahip çok sayı da sivil toplum örgütü mevcuttur. Bu çevreci sivil toplum örgütleri, baz aldıkları çevreci anlayış doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmektedirler.

İlk defa 1972 yılında Yeni Zelanda da kurulan, daha sonra İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, İrlanda gibi ülkelerde kurulan yeşil partiler ise, parti programlarında farklı değerler benimsemiş olsalar da birtakım değerleri benzerlik göstermektedir.

Yeşil partiler, çevresel gayelere değer veren, toplumsal adaleti, katılımcı demokrasiyi, şiddet karşıtlığını benimsediklerini ve güçlerini temelde üç unsurdan aldıklarını ifade ederler.

Bunlar; çevrecilik, demokrasi ve sosyal adalettir. Ayrıca demokrasi ve çevre ile ilgili çalışmalarının dışında sivil haklar, pasif direniş, toplumsal eşitlik, sosyal ilerleme, adem-i merkeziyetçilik gibi konularda da çalışmalar yaparlar.

Yeşil siyaset, kendine yakın bulduğu diğer siyasi ideolojilerle bağlantı halindedir. Bunlar; eko-sosyalizm, eko-anarşizm ve eko-feminizmdir. Yeşil siyaset, daha çok sol ideoloji içinde değerlendirilmektedir.

Yeşil siyaset, çevreyi korumayı temel amaç edinen ve bunun yanında benimsediği birtakım değerleri de hayata geçirmek adına siyasi faaliyetler düzenlemeye çalışan bir siyasi ideolojidir.

Bu ideolojinin siyasal hayatta temsilcisi yeşil partilerdir. Ancak dünyadaki yeşil partiler, siyasette birtakım başarılar elde etmiş olsa da siyasette yeteri kadar başarılı olamadılar./virgül

© Bild:virgül

Yararlanılan Kaynak: USOBED Uluslararası Batı Karadeniz Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi

Yayınlama: 12.09.2019
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.