Avusturyalılardan Empati Beklemeden Önce | Kendi Topluluğumuzla Yüzleşmek

Adem Hüyük, Avusturya'nın Viyana kentinde yaşayan Türk gazetecidir. Gazetecilik kariyerinde, Avusturya'daki Türk toplumu, göçmen politikaları ve Avrupa'daki Türk diasporası üzerine analizler kaleme almıştır. ****Deutsch: Adem Hüyük ist ein türkischer Journalist, der in Wien, Österreich lebt. In seiner journalistischen Laufbahn hat er Analysen über die türkische Gemeinschaft in Österreich, Migrationspolitik und die türkische Diaspora in Europa verfasst.

Avusturyalıların hiç yaşamadığı bir durum karşısında onlardan empati beklemek… Bunu yapmak ne kadar gerçekçi? Gerçek şu: Biz göçmenlerin önce kendimize bakması, kendi sorumluluklarımızla yüzleşmesi gerekiyor. Empati, tek taraflı talep edilen bir ayrıcalık değil; karşılıklı çaba ve dürüstlüğün sonucudur.

Biz göçmenler çoğu zaman kendimizi savunmayı önceliyoruz, ama kendimizi sorgulamıyoruz. Topluluk içinde kapalı devre yaşıyor, hatalarımızı görmezden geliyor, eksiklerimizi Avusturyalılardan telafi etmesini bekliyoruz. Bu yaklaşım, empati talebini haklı çıkarmaz, tam tersine imkânsız kılar. Avusturyalılar, bizim yaşadığımız ekonomik çöküşü, aileden uzak kalmayı, kimlik krizini ve uyum baskısını deneyimlemedi. Bu bir gerçek. Ama bu, onların anlayışını tek taraflı talep etmemiz için bahane olamaz. Empati, önce hak edilmelidir.

Sorunlarımız sadece dışarıda değil, kendi topluluklarımızın içinde başlıyor. Hatalarımızı kabullenmekten kaçınıyor, eleştiriye kapalı kalıyor, kendimizi izole ediyoruz; ama Avusturyalılardan anlayış bekliyoruz. Bu tabloyla empati talep etmek, sadece kendi eksikliklerimizi gizleyip sorumluluğu başkasına yüklemek demektir. Artık bu oyun geçerli değil.

Karşılıklı anlayış ancak çaba, tutarlılık ve samimiyetle doğar. Avusturya toplumu göçmenlere kapalı değil; ancak biz kendi tarafımızda gereken adımları atmadan, onların içselleştirmesini beklemek boş bir çabadır. Açık olmak, anlaşılır olmak, tutarlı davranmak, sözlerimiz ve eylemlerimiz örtüşmek zorundadır. Hatalarımızı görüp sorumluluk almak, empati talebinin ön koşuludur. Bunu yapmazsak, “neden bizi anlamıyorlar?” diye sızlanmak, sadece kendi yetersizliğimizi gizlemek için kullandığımız bir bahaneden ibarettir.

Peki Avusturyalıları neden sevmiyoruz?

En yaygın söylem: “Avusturyalılar hiçbir zaman Türkleri sevmedi.”

Oysa mesele karşılıklılık değil; biz göçmenlerin içsel yaklaşımı ve ön yargılarıdır. Misafir işçi olarak gelen ilk nesil ve sonraki kuşaklar, güç zehirlenmesi yaşadıklarında Viyana’yı fethetme söylemiyle övünmüşlerdir ve bu, toplumsal önyargıyı beslemiştir.

Yıllar önce Avusturyalı iş arkadaşımla kombi servisi yapmaya gittiğimiz bir evde, emekli bir çiftle karşılaştık. Ancak bir süre sonra ben ve arkadaşım, çiftin hüzünlü olduğunu fark ettik. Ben çiftin kendi aralarında Türkçe konuştuklarını duydum ve diyaloğa geçtim.

Yaptığımız işin sonuçlarını anlatarak, yaptığımız işin maliyetini sigortaya ödetebileceğimizi ve yapmaları gerekenleri tek tek anlattım. Bunu yapmak zorunda değildik ve bunu yapmak, tazminatsız işten çıkartılama nedeni sayılmaktadır…

Ama gözlerinde bir hüzün vardı. Ağladıklarını fark edince sordum… Emekli çift, 30 yaşlarında olan oğullarını yeni kaybetmiş, üç torunları yetim kalmıştı. Ben öğrendiklerimi Avusturyalı arkadaşıma anlattım. İş arkadaşım konuşmuyor, amcanın elini tutuyor ve diğer eliyle adeta teselli veriyordu. Bir yandan da göz yaşlarını tutamıyordu. Artık işimiz bitmiş, kombiyi çalışır duruma getirmiştik.

Vedalaştık, amcayla biraz konuştum ve amca bana şu sözleri sarf etti: “Allah sizden razı olsun. Sen iyi bir insansın, Avusturyalı arkadaşında iyi bir insan.” Ama arkadaşım “keşke gavur değil de Müslüman olsaydı” dedi.

Hiçbir şey söyleyemedim ve oradan ayrıldım. Firma arabasında beni bekleyen iş arkadaşıma cebimden 10 Euro vererek, 20 Euro bahşiş verdiler ve “seni çok sevmişler” diyebildim. Arkadaşım çok sevinmişti. Bu yaşlı çift, ilk nesil göçmenlerin masumiyetini temsil ediyordu. Belki bu nedenle anlaşılırdı…

Biz, bize iyilik yapanların, bizim gibi olmasını mı istiyoruz?  

Türkiye’nin yurt dışı politikaları, Süleyman Demirel’in söylemleriyle başlayan ve Erbakan, Türkeş gibi ideolojik savunucularla devam eden süreç, Avrupa’da yaşayan Türkler üzerinde derin bir etkide bulunmuştur. Türklüğü ve Müslümanlığı kaybetme korkusu, çeşitli topluluklarda ideolojik bir savunma mekanizmasına dönüşmüştür.

Sol ve sosyalist yapılanmalar da farklı bir perspektifle Türkiye’yi sevmeyen devrimciler yaratmıştır. Bu durum, göçmenlerin Avusturya toplumu ile ilişkilerini daha da karmaşık hâle getirmiştir.

Sağ/sol ve muhafazakâr göçmenler, Türkiye kökenli Kürtler ve Türkler, Avusturya’da tek bir ortak noktada buluşmuşlardır: Avusturyalılarla uyum sağlamamak.

Bu, toplumsal entegrasyonun önündeki en büyük engellerden biridir.

Avusturyalıların hiç yaşamadığı bir hayatı anlamalarını beklemek boş bir çaba. Önce kendi topluluklarımızdaki hataları görmek, sorumluluk almak ve eksiklerimizi düzeltmek zorundayız. Empati, talep edilerek kazanılmaz; hak edilerek kazanılır.

Göçmen olarak Avusturya’da var olmak, sadece kendi haklarımızı savunmak değil, aynı zamanda bu toplumun kurallarına, değerlerine ve gerçeklerine saygı göstermek demektir. Eleştiriye kapalı, içe dönük bir topluluk olarak, dışarıdan anlayış beklemek sadece kendimizi kandırmak olur.

Gerçek değişim, önce kendimize bakmakla başlar. Hatalarımızı kabul edip, sorumluluğumuzu üstlendiğimizde, Avusturyalılarla karşılıklı anlayış kurabiliriz.

O zaman empati talep etmek yerine, gerçekten hak ettiğimiz bir empatiyi deneyimleyebiliriz.

Toplumsal uyum, sadece bireylerin değil, toplulukların da sorumluluğudur. Empatiyi hak etmek, göçmen olarak en önemli görevimizdir.| ©DerVirgül

Yayınlama: 06.12.2025
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.