“Ayıptır Söylemesi”
Kibirle konuşmayı ayıp sayan bir kültürün, alçakgönüllülükle kurduğu cümlelerden biri.
“Ayıptır söylemesi” deyimi, Türkçe konuşan Anadolu halkları tarafından saygı ve alçakgönüllülüğün bir ifadesi olarak kullanılır.
Kibrin ve bencilliğin en baştan önünü kesmenin bir deyimidir.
Çünkü Anadolu insanı, kibrin ve bencilliğin cümle içinde hissedilmesinin karşı tarafı olumsuz etkileyeceğinin farkındadır.
Diğer yandan bu söyleme düz mantıkla yaklaşanlar ise, “söylemesi ayıpsa neden söylüyorsun?” diyerek, bu ifadenin derinliğini anlayamazlar.
“Ayıptır söylemesi” Türkçenin en zarif uyarı biçimlerinden biridir.
Kimi zaman bir itiraftan, kimi zaman bir övünmeden önce gelir. Kişi söyleyeceğini doğrudan dile getirmez; önce bir duraksama, bir iç ses koyar.
Bu küçük ifade, Anadolu toplumunun görgüyle iç içe geçmiş ahlâk anlayışını yansıtır.
Bir deyimin kayboluşu bize ne anlatıyor? Türkçenin zarafetiyle örülmüş bu ifade, sadece bir söz değil, bir kültürün vicdanıdır.
“Ayıptır söylemesi”… Günlük konuşmalarımızda artık pek duymadığımız bu küçük ifade, bir zamanlar Türkçenin en zarif sözlerinden biriydi.
Basit gibi görünür ama içinde hem utanma bilinci, hem ölçülülük, hem de insanî bir farkındalık taşırdı.
Bu sözle başlayan cümle, genellikle bir itiraftan, bir övünmeden ya da küçük bir aykırılıktan önce gelirdi. Kişi söyleyeceğini doğrudan dile getirmez; önce bir uyarı yapar, sözüne bir perde çekerdi. Sanki “biliyorum, bu biraz ayıp olabilir ama…” derdi. Bu küçük duraksama, Anadolu toplumunun görgüyle iç içe geçmiş ahlâk anlayışını yansıtırdı.
Felsefî açıdan bakıldığında “ayıptır söylemesi”, insanın hakikatle nezaket arasındaki dengesini bulma çabasıdır. Kimi zaman bir şeyi söylemek doğrudur ama söyleyiş biçimi önemlidir. Aristoteles’in “orta yol erdemi” dediği şey tam da budur: Ne tamamen susmak ne de ölçüsüzce konuşmak. “Ayıptır söylemesi” diyerek söze başlamak, bu ölçünün Türkçedeki en zarif karşılığıdır.
Bu deyimin bir de insani tarafı vardır. Çünkü kişi, sözüyle başkasını incitebileceğini, yanlış anlaşılabileceğini hisseder. O yüzden önceden özür diler gibi davranır. Bu, empatiyle düşünmenin, karşındakine saygı duymanın dildeki ifadesidir.
Yine de her “ayıptır söylemesi” masum değildir. Bazen bu deyimle başlayan cümle, tam tersine gizli bir övünme taşır. İnsan hem alçakgönüllü görünmek ister hem de kendini göstermekten vazgeçemez. Böylece bu ifade, insanın iç çelişkisini de ele verir: Utanmanın gölgesinde bile bir parça kibir gizlidir.
Avrupa’da Benzeri Yok
“Ayıptır söylemesi”nin Avrupa dillerinde tam bir karşılığı yok. Çünkü bu deyim, sadece bir dil kalıbı değil; utanma, nezaket ve ölçülülük gibi kültürel değerlerin birleşimi.
Batı dillerinde benzer ifadeler bulunuyor ama hiçbiri aynı duygusal derinliği taşımıyor.
Almanca’da „Es ist mir ein bisschen peinlich zu sagen…“ [Söylemesi biraz utanç verici ama…] ifadesi anlam olarak en yakını sayılabilir. Ancak burada utanma duygusu, Türkçedeki gibi toplumsal değil, daha çok kişisel bir utançtır. Kişi toplumun yargısından değil, kendi iç sıkıntısından çekinir.
İngilizce’de “I hate to say this, but…” ya da “Pardon my saying…”, Fransızca’da “Excusez-moi de le dire…” gibi ifadeler de benzer bir yumuşatma işlevi görür. Fakat bu ifadeler, ayıp kavramına değil, nezaket kuralına dayanır. Yani bir tür iletişim biçimidir, vicdanî bir tereddüt değil.
Türkçedeki “ayıptır söylemesi” ise söz öncesi bir vicdan hareketidir.
Kişi, sadece karşısındakine değil, topluma, hatta kendi değer yargısına karşı sorumluluk hisseder. Bu yüzden bu deyim, Doğu kültürlerinde güçlü olan toplumsal utanç bilincinin dildeki zarif bir yansımasıdır.
Avrupa’da doğruluk erdem sayılır; bizde ise doğruluğun nasıl söylendiği önemlidir.
“Ayıptır söylemesi” işte bu farkı özetler: Gerçeği dile getirirken bile ölçü ve edep arayışını elden bırakmayan bir kültürün sessiz felsefesi.
Kayıp Bir Zarafet
Bugün “ayıptır söylemesi” artık eskisi kadar duyulmuyor. Günümüz insanı, sözünü dolandırmadan söylemeyi tercih ediyor; kimi zaman doğrudanlık kimi zaman da hız yüzünden.
Ama bu kayboluş, sadece bir deyimin unutulması değil; dilin içindeki zarafetin, toplumsal ölçünün ve utanma kültürünün yavaş yavaş silinmesi anlamına geliyor.
Eskiden “ayıp” kavramı, toplumun vicdanını temsil ederdi. Ne söylenip ne söylenmeyeceğine dair görünmez bir rehberdi. Şimdi ise “ayıp” değil, “özgürlük” konuşuluyor. İnsanlar artık ne düşündüğünü saklamayı değil, hemen paylaşmayı erdem sayıyor.
Bu da beraberinde incelik yitimini getiriyor.
Elbette bu tamamen bir çürüme değil. Her çağın kendi doğruluk biçimi vardır. Bugün insanlar doğrudan olmayı dürüstlükle eş anlamlı görüyor.
Fakat unutmamak gerekir ki, “ayıptır söylemesi” gibi deyimler, sadece susturmak için değil, sözü korumak için vardı.
Hem karşısındakini hem de kendini kırmamanın dildeki zarif yolu…
Belki de bu deyimin kaybolması, toplumsal ahlâkın değil, dilin duygusal katmanlarının zayıflamasıyla ilgilidir. Çünkü “ayıptır söylemesi”nin yerini bugün çoğu zaman nezaket değil, “doğrudanlık” aldı.
Ve doğrudanlık çoğu zaman kaba bir dürüstlükle karışıyor.
Yine de bu deyimi tamamen yitirmiş değiliz. Hâlâ arada bir, bir tebessümle söylenir: “Ayıptır söylemesi…”
Belki de bu, toplumun hâlâ içinde taşıdığı zarafetin son yankısıdır.
Bu, söze “ayıptır söylemesi” diye başlayıp, aslında ayıp olmayan şeylerin söylenmesidir…|© DerVirgül