Göçmenler nereye aittir?
“Göçmenler nereye aittir?” sorusu sürekli sorulmuştur: Gittikleri yere mi, kaldıkları yere mi? Yazımızın başlığı cevaplanması zor bir soruya işaret ediyor ama aynı zamanda hileli bir başlık; çünkü aslında göçmenlerin bir yere ait olduğunu varsayıyor.
Peki gerçekten öyle mi? Öyleyse, nereye aitler?
Bu soruya başka bir yerden yaklaşalım: Psikoterapinin amaçlarından biri, kişinin iç ve dış ayrımını geliştirmesidir; yani gerçeklik algısını güçlendirmektir. Kişi, hangi duygu ve düşüncelerinin kaynağının içeride ya da dışarıda olduğunu anladıkça, hayatı daha az düzensiz görünmeye başlar; olacakları daha iyi kestirebilir.
Fakat burada göçmen “kalkıp giden kişi” ise, yeni hayatı düzene girene kadar düzensizlik içinde olması illa bir sorun mudur?
Göçmenlik aslında herkesle ilgilendiren bir konudur.
Anne karnından çıkıp dünyaya gözlerini açan her bebek, aslında bir göç deneyimi yaşamıştır. Bebek önce kendisine bakım veren — genellikle anneyi —, sonra da annenin içinde bulunduğu grup ya da topluluğu yavaş yavaş anlamaya başlar.
Bu dönemdeki tecrübeleri, ileride “iç” ve “dış”ı ayırmada, yani gerçeklik algısını kurmada belirleyicidir.
Ayrılma sürecinde kaçınılmaz olarak bazı kişilerde daha az, bazılarında daha çok olmak üzere fireler verilir. Yani aslında herkes farklı derecelerde gerçeklikten kopuktur. Bu durum, yukarıda bahsettiğimiz gibi kişi bazında terapide incelenir, işlenir.
Herkesin gerçeklikle ilgili kaçınılmaz ama farklı derecelerde sorunu olduğu düşüncesini, sosyal medyada yükselen “her davranışa bir tanı bulma” modasına alternatif olarak düşünebiliriz.
O zaman bu düşünceyi ilerletelim: Herkesin ortak noktası, geçmişte göçmen olmuş olması ve gerçeklikle ilgili kısmi sorunları olmasıdır. Belki de bu iki düşünce — göçmenlik ve insanlık durumu — o kadar farklı değildir.
Göçmen de isteyerek ya da istemeyerek kökeninden uzaklaşmıştır. Tıpkı ana rahminden dünyaya gelen bir bebek gibi, geri dönüş yoktur. Ama gidilen yer de istenildiği gibi değildir. Eskiye dair özlemler, nostaljiler, yeniye dair kırgınlıklar, bunalımlar yaşanır.
Bu anlamda göçmenler, insanlık durumuna ait bir şeyi çok daha net görünür kılar. “Nereye ait olduğunu bilmemek” hissi herkesin sorunu iken, göçmenler bunu dile getirecek nesnel koşullara sahiptir. Sanki herkesin yaşamak zorunda olduğu ve üzerine düşünmek istemediği bir sorunu göçmenler açık kılar. Göçmenlerin ön yargılarla karşılaşmasında bunun bir payı olabilir mi?
Yani aslında göçmenler sandığımız kadar yabancı değildir.
Başlıktaki soruya dönelim: Göçmenler gittikleri yere mi, kaldıkları yere mi aittir?
Bunun cevabını şöyle verebiliriz: Burada soru yanlıştır.
Göçmenler, bütün insanlar gibi ne gittikleri ne kaldıkları yere aittir.
Virgül’de yayımlanan, “Türk ve Töre | Ahlak mı, Mit mi?” başlıklı Adem Hüyük yazısına da gönderme yapıp, benzer bir sonuç çıkararak yazıyı böyle bitirebiliriz: Göçmenler ne kaldıkları ne de gittikleri yere aittir; göçmenler, kendi yaşamlarında yarattıkları değerlere ve kendi açtıkları yollara aittir.| ©DerVirgül