Ölmüş kalplerle içilen kahve
Ve bir gün seyr-i sefada
Biraz yorgun biraz kırgın
Ve bir tutam sevgiye muhtaçcasına
Biraz gururlu biraz dilenci kalbim
Biraz SON’a biraz sana yaklaşırcasına
İşte şimdi “öldü” kalbim.
………….
Kalp bazen öyle sessizce yaklaşır ki, fark etmeden hem gülümsetir hem sızlatır.
Ve sen fark edersin ki… o yorgun, kırgın, sevgiye muhtaç ama gururlu hâlâ.
Dizüstü oturuyorsun. Bacaklar ağrıyor.
Kalbin hem gururlu hem dilenci.
Kahkahalar eşliğinde hüzün. Hüzün eşliğinde kahkaha.
Bazen dram öyle bir an geliyor ki… fark ediyorsun: kalp ölüyor gibi.
Ama izlerken hem gülüyorsun, hem için sızlıyor.
Ölüyor… ama tatilde sadece.
Bir gün uyanacak.
Sevecek. Pazarlık yapacak:
“Sev beni ama önce kahvemi getir!”
Kalpler dramatik.
Bazen melodramını kendi yazıyor.
Bazen ironik bir kahkahayla sana bakıyor.
Ama hep bir ders veriyor:
Gururla yaşamak mı kolay, kalbi dinleyip kırılmasına izin vermek mi?
Sevgi pazarlıkla gelir mi, gelmez mi?
Bazen fark ediyorsun ki…
Kalp öldü diyor ama aslında sadece dinleniyor.
Bir bakış, bir kahve, bir tebessüm yetiyor.
O anda anlıyorsun: kalpler ölüyor gibi yapar, ama aslında hep bizimle.
Hep dramın ortasında. Hep mizahın ortasında.
Ve sen… kahveni yudumlarken hem gülüyorsun hem sızlıyorsun.
Her mizahın altında bir acı saklı.
Her acının içinde bir gülümseme saklı.
Hayat böyle işte: biraz ağırlık, biraz hafiflik, biraz pazarlık, biraz bekleyiş…
Ve kalbin… sen fark etmesen de hep yolunu çiziyor, hep hikayeni yazıyor.
Ve unutma sevgili okur;
kalbin ölüyor gibi yapsa da, sen onu dinle, gülümse ve hep sevmeye devam et.