Statü, Kibir ve Gazetecinin Yok Sayılma Yanılgısı
Bir toplumda iktidarın ve statünün gücü, çoğu zaman eleştiriye karşı hassastır. Gazeteciler ise, toplumun göremediği kesitleri, planları ve ilişkileri görerek uyarıda bulunur; ancak bu uyarılar, kimi çevreler tarafından iyi niyetli bir bilgi paylaşımı değil, bir tehdit olarak algılanıyor. Ve maalesef, bize karşı anladıkları tek dil çoğu zaman tehdittir.
Bunu kibir olarak da yorumlayabilirsiniz—isterseniz öyle kabul edin. Platon’a “Sen kibirli bir insan mısın?” diye sorulduğunda, “Evet, kibirliyim,” yanıtını vermesi gibi bir durum bu. Çünkü eğer “hayır” deseydi, kendini kibirli bir konuma düşürmekten kurtulamayacağını biliyordu. Kibir bazen bir savunma mekanizmasıdır; bazen de statü ve gücün ardına saklanmanın, içsel yetersizlikleri örtmenin en kolay yoludur.
Makamının arkasına sığınıp, statünün verdiği güçle ezikliğini bastırmaya çalışanların en büyük korkusu, kendilerine soru sorulmasıdır.
Devletin önemli bir statüsüne “atanmış” kişiler, makamın sarhoşluğunu yaşarken, sivil toplumun eleştirel seslerini susturmaya çalışır. Tıpkı Platon’un “Devlet” eserinde ideal devlete uymayan aktörleri teorik olarak dışlaması gibi… Günümüzde ise bu kişiler, sorgulayan gazetecileri susturmak için statü zırhına bürünüyor; eleştiriyi, hesap sorulmayı kişisel tehdit olarak algılıyor ve kendi duygusal korkularını devlete ve topluma yansıtıyor.
Oysa gazetecinin görevi, iktidarı veya yerel mevcut gücü yüceltmek ya da cezalandırmak değil; olanı görmek, sorgulamak ve kamuoyunu bilgilendirmektir. Ama iktidar ve statü bağımlıları, eleştiriyle yüzleşmek yerine, çoğu zaman duygusallıkla karşılık veriyor, tehdit diliyle bastırmaya çalışıyor. İşte tam bu noktada, Platon’un devlet teorisi ile günümüz uygulamaları arasında çarpıcı bir paralellik ortaya çıkıyor: “Devletin idealleri ve sivil toplumun varlığı, gerçek dünyada çoğu zaman duygusal hesaplarla gölgeleniyor.”
Gazeteciler ise, bu gölgenin altında kalan gerçekleri açığa çıkarmaya devam ediyor.
Çünkü soru sormak, eleştirmek ve hesap sormak, bir toplumun sağlıklı işleyişinin en temel taşlarıdır.
Ve ne kadar baskı, tehdit veya statü zırhı olursa olsun, gazetecinin görevi değişmez; çünkü gerçeği gizlemek isteyenler ne kadar güçlü olursa olsun, aydınlatılan bir gölgeyi hiçbir güç sonsuza dek karartamaz.