Köşe Yazarımız Bir Gün Önce Kalp Krizi Geçirdi
Der Virgül ailesinin değerli kalemlerinden [Yusuf Hüyük], Adem Hüyük’ün ağabeyi bir gün önce gece yarısı geçirdiği kalp krizinin ardından acilen hastaneye kaldırıldı.
Yapılan anjiyo operasyonu başarıyla tamamlandı ve sağlık durumu şu anda iyi.
Gazetemiz ve okurları olarak, sevgili yazarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, en kısa zamanda yeniden aramıza dönmesini diliyoruz.
Hayat bazen insanlara ipuçlarıyla gelir. Benimki de aynı öyle…
Hayatın bu kadar acımasızlığına, insafsızlığına, merhametsizliğine ve yaşadığım bunca içsel ve dışsal insafsızlıklara rağmen hayata dimdik duracağımızı sanıyoruz.
Bir 8 Eylül günü…
Sabah kalktığımda, gördüğüm rüyaların etkisiyle sanki bir zaman tünelinin içinde, bir boşluktaymışım gibi yorgun hissetmeye başladım. Okula gittiğimde bu yorgunluğun arttığını fark ettim. Her zamanki gibi “kendimi fazla yordum” diye düşündüm. Ancak bu kez yorgunluk gitgide yoğunlaşmaya başlamıştı.
Akşamüstü beşten sonra kızımı işten almak için yola çıktım. Yağmurdan dolayı trafik çok sıkışıktı. Bu yüzden çok bunaldığımı düşündüm. Kızı iş yerinden aldım ama hâlâ yorgundum. Eve geldik, yemek yedikten sonra “Beş dakika dinleneyim, sonra alışverişe gideriz” diye plan yaptım.
Balçova’daki alışveriş merkezine gittik. Arabayla giderken yine aşırı yorgun hissediyordum ama planı bozmamak için o hâlde alışverişe gittik. Gıda alışverişi yaparken, “Siz yapın, ben biraz oturayım” dedim. Ayağa kalktığımda ise yine yorgundum ve göğsümde, midemden yukarıya doğru bir ağrı hissediyordum.
Arabaya bindiğimizde kızım, “Baba, kendini iyi hissetmiyorsan hemen doktora gidelim,” dedi.
Ama ben “Fazla bir şeyim yok,” diyerek ısrar ettim.
O da, “Eve gidelim, tansiyonuna bakalım. Eğer bir şeyin yoksa tamam, sıkıntı yoktur,” dedi.
Eve geldik, tansiyonumu ölçtü. 17 çıkınca ilaçlarımı içtim. Limonlu su, sarımsak derken tekrar ölçtük; bu kez daha da yükselmişti. O zaman “Hastaneye gidelim,” dedik.
Hastaneye gittik. Normal tansiyon gibi kan tahlili yaptılar, EKG çektiler. Bir sıkıntı gördüler, bir daha çektiler. Bir kez daha kan aldılar. Derken hastaneye gelen herkes gitti, biz kaldık.
Gece 12’den sonra doktor geldi. “Sizinki tehlikeli bir durum, hemen anjiyo yapmamız gerekir. Büyük bir risk oluşturuyor,” dedi. Hatta ben duymadan, aileme “Ex olabilir,” demiş.
Yine de, “Siz bilirsiniz ama arabayla da gitse, ambulansla da gitse çok tehlikeli; acilen yaptırmamız gerekir,” deyince zorla ikna ettiler.
Gece 02:30’da ameliyata, yani anjiyoya girdim. %99 tıkalı olan damarı iki saatte açtılar. Dört beş saat içinde damar girişindeki metal çubuk kaldı. Sonra o bölgeye dört saat kum torbası kondu ve düzeldi. Ancak bir damarda daha sıkıntı varmış, onu da başka bir zaman alacaklarmış.
İnsanın başına neyin, nerede, ne zaman geleceği hiçbir zaman belli olmuyor. Eğer ecelin gelmediyse, bir bahaneyle hastaneye gidip tedavi olabiliyorsun. Ölümün kıyısından dönmek… işte ancak benimki gibi durumlarda yaşanıyor.
Hayat bize bazen ikinci bir şans veriyor. Bunun kıymetini bilmek ve buna göre hareket etmek gerekiyor. Allah’ın verdiği bu vücuda hepimizin sorumluluk bilinciyle sahip çıkması şart.
Negatif, karamsar düşüncelerle hayatı kendimize zindan etmek yerine; pozitif düşünüp, “Daha iyiye nasıl gideriz?” sorusuna odaklanmak gerek. En önemlisi, ailenin birbirine bağlı olması, kenetlenmesi… Çocukların desteği, hatta biraz da seni zorlaması, doktora gitmemize ve bu süreci bir nebze de olsa atlatmamıza vesile oldu.
Hayat çok kısa. Kendimizi boş durumlarda heba etmek yerine, daha güzel günler yaşamak için gayret sarf etmek en önemlisi. Hayata bir daha gelmeyeceğiz. Bu yüzden bu hayatın kıymetini bilip, geleceğe daha güvenle adım atmamız gerekiyor.
“El âlem ne der, bunlar ne der” gibi düşüncelerle vakit kaybetmek yerine, hayata daha güzel tutunmak gerek. Tek başımıza değil, ailemizle ve çevremizle, bir bütün olarak… Sorumluluklarımızı bilerek, hayata neşeyle, sağlıklı bir şekilde yürümek en önemlisidir.
Hayatın pamuk ipliğine bağlı olduğunu bilerek hareket etmek, önceliğimiz olmalı. Sağlıklı bir şekilde hayata devam etmek, en büyük hedefimiz olmalıdır.
Bu yüzden; eşimizi, çocuklarımızı, yakınlarımızı düşünerek, hayatı daha sıkı tutmalı ve sağlığın en önemli hazine olduğunu unutmamalıyız. Sağlık olmadan hiçbir şeyin önemi yok. Bunu kavrayabildiğimizde, hayatın gerçek değerini anlayacağız.
Dün gece geçirdiğim kalp krizinin ardından yapılan başarılı anjiyo operasyonu sonrası, çok şükür şu anda iyiyim.
Hayatın pamuk ipliğine bağlı olduğunu bir kez daha yaşadım.
Bu yazı, o pamuk ipliğinin ucundan yeniden hayata tutunmanın satırlarıdır.
Sağlık ve mutlu günlerde buluşmak dileğiyle…