Peki devlet, kemerini ne kadar sıktı?

2022’de devletin kasasına 750 milyar TL KDV gelirinin, 2023’te 1 trilyon lirayı aşması bekleniyor. Ürünlere zamlandıkça ödenen KDV de artıyor. Peki vatandaş krizi büyük oranda yüklenirken “zorunlu” olan kamu tasarrufları ne seviyede?

Peki devlet, kemerini ne kadar sıktı?

Geçtiğimiz günlerde yeni Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın, basın mensuplarıyla düzenlediği tanışma kahvaltısında, gazetecilere bir de sürprizi vardı.

Göktaş’ın “Kamu tasarrufları kapsamında küçük bir hediyemiz var” dediği bu sürpriz, ihtiyaç sahiplerinin kendi elleriyle yaptığı sabunlardı.

“Gazetecilere hediye verilmeli mi verilmemeli mi?” tartışması bir yana, siyasetçilerin her türlü etkinlikte dağıttığı pahalı kalemler, ajandalardan sonra el yapımı bir sabun, “tasarruf” adına mütevazı bir tercihti.

Ancak söz konusu “kamu tasarrufu” ise “hediyelerin küçülmesinden” daha fazlası gerekli.

Siyasetin, “itibardan” tasarrufu ciddiye alması, pahalı uçaklardan, otomobillerden, koruma ordularından vazgeçmesi elzem. Zira, ekonomik krizle mücadele “tek taraflı” olmuyor.

Seçimden bu yana, simitten bebek bezine, benzinden kiralara, 5 liradan 160 liraya kadar çıkan bir kaşarlı tosta kadar vatandaşın elini attığı her ürün zamlanmış durumda.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 Temmuz’da yaptığı açıklamada vatandaşlara seslenerek “tasarruf ekonomisinden yana olalım, israf ekonomisini bir kenara koyalım” demişti.

Peki vatandaş, krizin faturasından “zam” adı altından hayli geniş bir pay alırken, kamu harcamalarında durum nasıl?

Bakan Şimşek’ten kamu kurumlarına tasarruf genelgesi

Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e göre “kamu harcamaları da rasyonelleşecek”.

Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan ile birlikte Ortadoğu’ya yatırım turu da düzenleyen Şimşek, 17 Temmuz’da kamu kurumlarına bir genelge gönderdi.

Genelgede, deprem kaynaklı maliyetler haricinde tüm harcamaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiği belirtilerek, tasarruf takibinin tavizsiz sağlanacağı söylendi.

Peki bu genelgede kamu kurumlarından hangi giderler konusunda tasarruf yapılması istendi?

– Taşınmaz edinimi ve kiralanması

– Resmi taşıt edinimi ve kullanımı,

– Haberleşme giderleri,

– Personel görevlendirmeleri,

– Basın ve yayın giderleri,

– Kırtasiye ve demirbaş alımları

– Temsil, tören, ağırlama, tanıtım ve personel giderleri,

– Enerji ve su alımları,

– Personel servisi hizmetine ilişkin giderler ve diğer hususlar

Bu genelge, esasında, 30 Haziran 2021 tarihli “Tasarruf Tedbirleri” konulu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’nin devamı.

Hatta tekrarı demek daha doğru olacak. Zira, yukarıda sıralanan tüm giderlerden nasıl tasarruf edilmesi gerektiği, Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’nde daha detaylı aktarılmıştı.

Örneğin, “Kamu kurum ve kuruluşlarınca taşıt edinimleri ihtiyaç analizlerine dayandırılacak, acil ve zorunlu haller dışında her ne suretle olursa olsun yeni taşıt edinilmeyecek” deniliyordu.

Açıklamada, kamu kurumlarının 2020’deki taşıt sayısının, 2021’den başlayarak 2023’e kadar en az yüzde 20 azaltılacağı ifade ediliyordu.

“Taşınmaz edinimi ve kiralanması” başlığı altında “yurtiçinde ve yurtdışında hiçbir surette hizmet binası, lojman, her ne adla olursa olsun memur evi, kamp, kreş, eğitim, dinlenme ve benzeri sosyal tesis ve bunlarla ilgili arsa ve arazi satın alınmayacak, kamulaştırılmayacak, yeni kiralama yapılmayacak ve yeni inşaata başlanmayacak” ifadesi vardı.

Cep telefonu görüşme ücretleri sınırlandırılırken, idari faaliyetleri tanıtım için kitap, dergi, bülten ve benzeri yayınlar basılmayacak deniliyordu.

“Temsil ve ağırlama ödenekleri, zorunlu haller dışında kullanılmayacak” diyen genelge, “zorunlu hallerin” ne olduğunu açıklamıyordu ancak şu ifade vardı: Uluslararası toplantılar ile milli bayramlar hariç açılış, konferans, seminer, yıl dönümü ve benzeri kutlama ve organizasyonlara ilişkin faaliyetler nedeniyle gezi, kokteyl, yemek ve benzeri davetler düzenlenmeyecek, hediye verilmeyecek ve diğer adlar altında ödeme yapılmayacak.

Benzer şekilde mevzuat gerekleri dışında kurum ve kuruluşların tasarruflar altında bulunan kaynaklardan ajanda, takvim, plaket, hatıra, hediye, eşantiyon basım ve dağıtımı türü işler yaptırılmaması söyleniyordu.

Aynı tasarruf genelgesi 2007’de de yayımlanmıştı

Tasarruf genelgeleri yeni bir uygulama değil.

30 Haziran 2021 tarihli “Tasarruf Tedbirleri” konulu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’nin oldukça benzeri, 18 Ocak 2007’de de “Başbakanlık Genelgesi” adıyla Resmi Gazete’de yayımlanmıştı.

Örneğin “Taşınmaz edinimi ve kiralanması” konusuyla ilgili her iki genelge de şunu söylüyor:

Kamu kurum ve kuruluşları tarafından yurtiçinde ve yurtdışında hiçbir surette hizmet binası, lojman, her ne adla olursa olsun memur evi, kamp, kreş, eğitim, dinlenme ve benzeri sosyal tesis ve bunlarla ilgili arsa ve arazi satın alınmayacak, kamulaştırılmayacak, kiralanmayacak ve yeni inşaat yapılmayacaktır.

2007 tarihli genelgede kamu kurum ve kuruluşlarına alınacak araçlarla ilgili daha fazla detay veriliyor:

Merkez teşkilatında fiilen çalışan her statüdeki toplam personel sayısı (akademik personel, hakim ve savcılar dahil) 1000’e kadar olanlarda en fazla (15), 2500’e kadar olanlarda en fazla (25), 2500’den daha fazla olanlarda ise en fazla (40) adet olacaktır.

2007 ve 2021 tarihli genelgelerin “Temsil, tören, ağırlama ve tanıtım giderleri” başlığı altında yazanlar ise tamamen birbirinin aynı:

Uluslararası toplantılar ile milli bayramlar hariç, açılış, konferans, seminer, yıldönümü ve benzeri kutlama ve organizasyonlara ilişkin faaliyetler nedeniyle gezi, kokteyl, yemek ve benzeri davetler düzenlenmeyecek, hediye ve diğer adlar altında ödeme yapılmayacaktır.

Yılbaşı ve bayram dönemlerinde kamu görevlileri tarafından gönderilecek tebrik, telgraf ve benzeri posta hizmetlerine ilişkin kağıt, baskı, posta ve benzeri giderler hiçbir şekilde kurum ve kuruluş bütçesinden ödenmeyecek, mevzuat gerekleri dışında, kurum ve kuruluşların tasarrufları altında bulunan kaynaklardan plaket, hatıra, hediye, eşantiyon türü işler yaptırılmayacaktır.

Kamu kurum ve kuruluşlarınca mevzuattan kaynaklanan zorunluluklar gereği yapılan veya kurum faaliyetleri ile doğrudan ilgili olan tanıtım giderleri hariç olmak üzere basın ve yayın organlarına ilan-reklam verilmeyecektir.

Bu başlıkta 2021’in tek farkı, ” Temsil ve ağırlama ödenekleri, zorunlu haller dışında kullanılmayacak” cümlesinin eklenmiş olması.

Kamunun kemeri ne kadar sıkıldı?

Şimdi esas konu ise bu tasarruf tedbirlerine ne kadar uyulduğu.

Yukarıda sıraladığımız dokuz başlıktan bazılarına yıllar içerisinde ne kadar harcanmış, bu harcamalarda kesinti mi yoksa artış mı olmuş bir bakalım.

Bu soruların cevabı Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bütçe istatistiklerinde yer alıyor.

“Muhasebat Genel Müdürlüğü İstatistikleri” sayfasında yayımlanan veri sizi, “Genel Yönetim Bütçe İstatistikleri” başlığıyla karşılıyor.

Türkiye’nin kamu mali sisteminde merkezi yönetim, yerel yönetimler ve sosyal güvenlik kuruluşları, genel yönetimi oluşturan üç unsur.

Merkezi Yönetim ise “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu”nda daha detaylı belirtildiği gibi TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hakimler ve Savcılar Kurulu, Sayıştay, tüm bakanlıklar, bu bakanlıklara bağlı başkanlıklar (Diyanet İşleri Başkanlığı, İletişim Başkanlığı vs.), genel müdürlükler, üniversiteler ve diğer 43 özel bütçeli kurum (Türk Dil Kurumu, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, TÜİK, Türkiye Uzay Ajansı vs.) ile düzenleyici ve denetleyici kurumları içeriyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu ve İŞKUR, sosyal güvenlik kuruluşlarını, belediyeler ve il özel idareleri, “Mahalli İdareler”i oluşturuyor.

Devletin harcamalarında yüzde 1300’e varan artış

Genel Yönetim Bütçe Giderleri’ne ait son istatistik ocak-mart aralığına ait.

Aşağıdaki tablodan da görüleceği gibi cumhurbaşkanlığı, bakanlıklar, başkanlıklar, yerel yönetimler ve genel müdürlüklerin, içerisinde “ağırlama” masraflarının da oluğu temsil ve tanıtım giderleri ilk üç ayda 1 milyar liranın üzerindeydi. 2022’nin ilk üç ayında bu rakam, 588 milyon 565 bin liraydı.

2022’in tamamında “temsil tanıtım ağırlamaya” harcanan para 5,7 milyar lira. Arkeolojik kazılar için mal ve hizmet alımı tutarı ise 22 milyon lira. Yani ortalama bir villa parası.

2023’ün ilk üç ayında taşıt kiralamasına 3 milyar liranın üzerinde para harcayan kamunun, enerji alımı maliyeti ise 40 milyara dayandı.

2011-2022 arası yıllık harcamalara baktığımızda ise sadece enerji alımlarındaki artış 13 kat, ya da başka bir deyişte yüzde 1248.

Haberleşme giderleri başlığının altında posta, telefon abonelik ve kullanım ücreti, internet, ruhsat, haber hizmeti alımı, hat kiraları gibi maliyetler var.

Bunlardan en yüksek tutara sahip üç kalem: Posta ve telgraf giderleri, bilgiye abonelik giderleri ile telefon abonelik ve kullanım ücretleri.

Devletin karşıladığı cep telefonları Bakanlardan, Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu Başkanı’na kadar hayli geniş skaladaki unvanlara veriliyor.

Sadece bu cep telefonu hatlarının yıllar içerisindeki faturasına bakarsak 2011’de 269 milyon 813 bin lira olan telefon abonelik ve kullanım ücretlerinin 2022 sonunda 504 milyon 287 bin lira olduğunu görüyoruz.

Strateji ve Bütçe Başkanlığı son açıkladığı, 2023 Yılı Bütçe Gerekçesi raporuna göre kamu kurumlarındaki cep telefonu Haziran 2022 itibarıyla 27 bin 881.

“Taşıt sayısı yüzde 20 azalacak” dendikten sonra…

Cumhurbaşkanlığı’nın son tasarruf genelgesi, 30 Haziran 2021’de yayımlandı.

Genelgede 2020’deki taşıt sayısının, 2021’den başlayarak 2023’e kadar en az yüzde 20 azaltılacağı ifade ediliyordu.

Hâlihazırda 11 yılda 14 kat artan taşıt kiralama giderleri ve 10 kat artan taşıt alımları maliyetleri, son iki yılda da artış göstermeye devam ediyor.

2021’in ilk üç ayında yaklaşık 830 milyon lira harcanan kara taşıtı kirası, aynı yılın son üç ayında 1,5 milyar liraya, 2023’ün ilk üç ayında ise 3 milyar liraya kadar çıktı. Benzer şekilde uçak kiralama maliyeti de yükselmiş görünüyor.

24 Temmuz’daki kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada vatandaşa “tasarruf ekonomisinden yana olma” konusunda çağrıda bulunmuş, ele geçen her para ile gayrimenkul ya da otomobil alınmasını eleştirmişti:

İnsanımızın tasarruf alışkanlığında döviz ve altın ağırlıklı yer tutuyor. Önemli bir kısmı da yastık altında duran bu varlıkların iktisadi işleyişe, dolayısıyla istihdamı ve üretime katkısı olmuyor. Yükselen fiyatlar sebebiyle gayrimenkul ve otomobil piyasasının cazip hale gelmesi de üretim artışının hak ettiği yere ulaşmasını engelliyor.”

Ancak veriler bize, halkın otomobile talebinin arttığı dönemde devletin de otomobil almaya yöneldiğini gösteriyor.

Örneğin, 2021’in son üç ayında 2 milyar 648 milyon 751 bin liralık taşıt alındı. Bunun 1 milyar 346 milyon 182 lira kara taşıtı. 2022’nin ocak-şubat-mart aylarında 456 milyon 190 lira olan kara taşıtı alımı, 2023’ün ilk üç ayında ikiye katlandı.

Genelgeden sonra en az 1600 araç daha alındı

Taşıt sayılarına baktığımızda da “yüzde 20 azalmanın” aksine, artış görüyoruz.

Strateji ve Bütçe Başkanlığı son açıkladığı, 2023 Yılı Bütçe Gerekçesi raporunda, 31 Haziran 2022 itibarıyla, Merkezi Yönetim’e bağlı kurumların taşıt sayıları yer alıyor.

“Merkezi Yönetim” dediğimizde yerel yönetimlerin dışarıda tutulduğunu; TBMM, Cumhurbaşkanlığı, bakanlıklar, üniversiteler, düzenleyici ve denetleyici kurumların kapsandığını hatırlatalım.

Buna göre 30 Haziran 2020 itibarıyla 108 bin 866 olan taşıt sayısı, 31 Haziran 2021’de 111 bin 122’ydi. Bu sayı, 30 Haziran 2022 itibarıyla 112 bin 725’ti.

2020’de 394 olan Cumhurbaşkanlığı taşıt sayısı, 2022’de 434’e çıktı. Diyanet Başkanlığı’nın 409 olan araç sayısı ise 406’ya düşürüldü.

Peki zamlar, vatandaşın cebinden ne kadar çıkarıyor?

Şimdi de ekonomik krizin, vatandaş üzerinde yarattığı yükü bir örnekle açıklayalım: Katma Değer Vergisi.

İğneden ipliğe her mal ve hizmeti satın aldığınız anda ödediğiniz KDV, devletin vergi gelirlerinin üçte birini oluşturuyor.

Hatırlanacağı üzere 10 Temmuz 2023 geçerli olmak üzere, KDV oranları, yüzde 8’den 10’a, yüzde 18’den 20’ye çıkartılmıştı.

Yani 100 liralık bir ürünün 20 lirasını vergi olarak veriyorsunuz. Şayet bu ürün zamlanır da 150 lira olursa, bu durumda ödediğiniz vergi de 30 liraya çıkıyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre 2022 yılı vergi gelirleri 2 trilyon 353 milyar liraydı. Bunun 754 milyar lirası ise KDV’ydi.

2022 sonu itibarıyla 85,2 milyon kişinin yaşadığı Türkiye’de bir kişi başına düşen KDV, yıllık ortalama, 8 bin 800 lirayı aşıyor.

Strateji ve Bütçe Başkanlığı, 2023 yılında vergi gelirlerinin 3 trilyon 199 milyar lira olmasını öngörüyor. Bunun, 1 trilyon 135 milyar lirası sadece KDV’den gelecek.

Devletin tasarruf edeceği miktar, KKM’nin ancak üçte biri ediyor

İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, T24 için kaleme aldığı yazıda, kamunun bazı kalemlere, 2023’ün ilk altı ayında ve 2022’nin ilk altı ayında ne kadar harcandığını karşılaştırıyor.

Bizim yukarıda yaptığımız hesaplamadan farklı olarak taşıt onarım giderlerini, kırtasiye masraflarını, lojman ve sosyal tesis harcamalarını da ele alıyor.

Yılmaz’ın hesabına göre sadece altı ana kaleme bile bir yılda 54,2 milyar lira daha fazla harcanmış.

Farz edelim ki devlet, 54,2 milyar lirayı harcamamış, tasarruf etmiş olsun. Ne yazık ki bu rakam bile, bütçe büyüklüğü ile kıyaslanınca “devede kulak kalıyor”.

Zira bütçe giderlerinin, ek bütçe ile yüzde 25 büyütülmüş hali, 5,5 trilyon lira. 54,2 milyar lira ise bu bütçe gideri rakamının yalnızca yüzde 1’i.

Kur Korumalı Mevduat’ın 2022’de bütçede yarattığı yük yaklaşık 183 milyar liraydı. “54,2 milyar liralık tasarruf”, devletin KKM’ye ödediğinin yalnızca üçte biri.

“Biz çok büyümüş bir bütçeden tasarrufa geçmeye çalışıyoruz”

Bu hesaplamaların ardından, Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz ile kamunun ciddi anlamda tasarruf etmesinin ekonomiye etkisi olup olmayacağını konuştuk.

Yılmaz’a göre değil 54,2 milyar lira, 25 milyar liralık tasarruf bile KKM için bütçeden yapılan bir aylık ödemeyi bile karşılamıyor.

Hükümetin, tasarrufu halktan beklediğini hatırlatan Yılmaz, “Çünkü talep baskılayıcı bir maliye politikası var. Vergi artışları, bu anlama geliyor. Talebi baskılıyor. Eğer, benzin daha pahalı olursa daha az araç kullanılacağı öngörülüyor” diyor ve ekliyor:

Satın alınan şey, ithal bir ürünse, KDV’si artınca hem ithalat-ihracat dengesine faydası oluyor, ithalatı azaltır, hem de devlete KDV geliri oluyor. Ayrıca pahalı olduğu için tüketici, satın almaktan vazgeçiyor. Burada da baskılanma oluyor. Dolayısıyla fedakarlıklar ve tasarruf halktan bekleniyor şu anda.

2022 bütçesinin yüzde 60 artırımlı uygulandığını hatırlatan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi, “2022 bütçesine göre bu yıl daha da fazla harcandı. 2023’te seçim nedeniyle de çok harcandı. Biz bu noktadan, tasarrufa geçmeye çalışıyoruz. Çok büyümüş bir bütçeden tasarrufa geçmeye çalışıyoruz. 2022’de ek bütçe konulmadan tasarruf edilebilirdi” değerlendirmesini yapıyor.

Vergi artışlarının amacı talebi kısmak

Kamunun mali disiplini sağlamayı ve bütçe açığını kapatmak istediğini vurgulayan Profesör Yılmaz, bütçe açığının milli gelire oranı için koyulan yüzde 3,5 hedefinden uzaklaşmamak istendiğini hatırlattı.

Yılmaz’a göre gelir artırıcı politikalar ve harcama kısıcı politikaların nedeni bu.

“Hükümet şu anda iki politikanın aynı anda yapılıp yapılamayacağına bakıyor” diyen Binhan Elif Yılmaz, şunları söyledi:

Yani gelirleri artırıp, acaba kamuda da tasarrufa gidebilir mi? İki amaç var, bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 3,5’ten fazla olmasını engellemek. İkincisi vergi artışları ile talebi baskılamak. Yani, enflasyonla mücadele etmek.

Maliye politikası ile para politikası arasında bir koordinasyon var. Para politikasının sıkılaştığını görüyoruz. Maliye politikası da sıkılaşmak zorunda. Gelirini artırıp harcamaları kısabilirse mali disiplini sağlar. Ama burada asıl yük, halkta kalıyor, kamuda değil. Benim iki gün uğraşıp hesapladığım miktar bile yalnızca 54,2 milyar lira.

KKM maliyetinin tamamı Merkez Bankası’na yüklendi ve biz bunu artık göremeyeceğiz

Maliye Profesörü Binhan Elif Yılmaz ile 2021’nin sonunda başlatılan, en basit haliyle “paranı döviz yerine TL’de tut, kur artışı olursa kaybın devlet garantisi altında olacak” anlamına gelen Kur Korumalı Mevduat’ı da konuştuk.

“Türk lirasını cezbedici hale getirebilmek için Türk lirasını daha değerli olması lazım. Tasarrufu çekecek bir faiz vermesi lazım. Ama o faiz yok” diyen Yılmaz, yıl sonu enflasyon hedefinin yüzde 58, politika faizinin yüzde 17,5 olduğu bir ortamda kimsenin Türk lirasında kalmayacağını belirtiyor. Yılmaz’a göre bunun gerekçesi Türk lirasının enflasyon karşısında eriyor olması.

“İnsanların Türk lirasında kalmasını nasıl sağlarsınız?” sorusunun cevapları arasında KKM, bazı hisse senetleri veya Hazine’nin çıkaracağı yüksek getirili tahvil ya da bono olduğunu söyleyen Binhan Elif Yılmaz, KKM’nin bütçede yaratacağı erozyonun ise iki şeye bağlı olduğunu vurguluyor: Kurun ne kadar artacağı ve KKM’nin vadesi:

Örneğin birinin kur korumalı mevduatı altı ay vadeliyse, bu kişi, muhtemelen dolar/TL 18 lirayken KKM’ye girdi. Şimdi ise 26,90 lira. Bunun bütçeye maliyeti çok yüksek. 20 milyar liranın da üzerinde olur.

Yılmaz’ın dikkat çektiği bir diğer konu ise KKM’nin bütçede yaratacağı deliğin ne kadar büyük olduğunun artık kolay kolay görülemeyecek olması.

Çünkü, KKM’nin getirisinin döviz kurundaki artışın altında kalması durumunda aradaki fark Hazine ya da Merkez Bankası tarafından ödeniyordu. Şayet bir kişi, elindeki Türk lirasını KKM’ye yatırırsa bunun garantisini Hazine, dövizini KKM’ye yatırırsa onun da garantisini TCMB veriyordu.

Hazine, ne kadar KKM ödemesi yapıldığını aylık olarak duyururken, Merkez Bankası’ndan net bir açıklama hâlâ gelmedi. Kamuoyu, Merkez Bankası üzerindeki tahmini yükü, TCMB bilançosunu okuyabilen ekonomistlerin açıklamalarından öğrenebiliyor.

Örneğin eski Merkez Bankası çalışanı, ekonomist Uğur Gürses’in martta yaptığı açıklamaya göre TCMB’nin yıllık raporunda KKM kur farkının örtülü biçimde “diğer giderler” kaleminde yer aldığını söyleyerek, sadece TCMB’nin katlanmak zorunda olduğu yükün 88,9 milyar lira olduğunu söylemişti.

Temmuzda yapılan değişiklikle ise kur korumalı mevduatta TL dönüşümlü hesapların kur farkı maliyeti de Hazine’den Merkez Bankasına devredildi.

Merkez Bankası, KKM maliyetini para basarak ödeyecek

İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, tam olarak bu sebeple endişeli. Ağustos itibarıyla KKM’nin faturasının Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda görülemeyeceğini ifade ediyor.

Merkez Bankası’nın KKM maliyetini para basarak ödeyeceğini söyleyen Yılmaz, bunun da daha fazla enflasyonist baskı yaratacağının altını çizdi.|The Independentturkish|Gökçen Tuncer

Yayınlama: 04.08.2023
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.