Toprağa bakıp ağlayan laleler | Ezidiler

Tarih sahnesinde sesi bastırılmış, inancı hor görülmüş, kökleri yakılmak istenmiş ama varlıkları ile dünyayı güzelleştiren bir inançlı insanlar topluluğudur Ezidiler. Onlar, güneşi kutsayan, doğaya dua ile bakan, yaşamı bir ibadet sayan kadim bir topluluk… Onlar, bir çiçeğin açışında hakikati gören, bir taşın sessizliğinde Yaradana, varan kadim bir inancın taşıyıcılarıdırlar. Ve her baharın en güzel sabahında, Nisan ayının üçüncü çarşambasında ‘Çarşema Sor’ (Kırmızı Çarşamba)’da eşsiz ve mükemmel, sevgi dolu dünyalarını neşeyle selamlarlar. Bu bayrama ‘Çarşema Sor’ derler…

 

Ama bu bayramlar… Ah, bu bayramlar ki çoğu zaman bir kanayan yaranın üzerinde açan narin bir çiçek gibidir. Çünkü Ezidilik, sadece göklere uzanan bir inanç değil, aynı zamanda asırlar boyu süren, dinmeyen bir feryattır. Her “Ferman”, o kara yazgı, vicdanı olan her beşerin göğüs kafesine saplanan bir hançerdir; her sürgün, ana toprağından kopan bir canın yankısıdır; her suskunluk, her derin sessizlik ise, dillendirilemeyen, yüreklerde bir ömür taşınan bir yasın sessizliğidir.

Bayram gelir, lakin o gölgeler peşlerini bırakmaz, o acı hatıralar ruhlarının en derin köşelerinde fısıldamaya devam eder. Bu yüzden bu sevinçler, buruk bir tebessümle, gözlerdeki nemli bir ışıltıyla karşılanır çoğu kez. Çünkü onlar şunu çok iyi biliyorlar ki bu topraklarda bayram, çoğu zaman dinmeyen acının yanı başında yeşeren bir umuttur sadece. Tabi hikâye burada bitmiyor. Asıl macera, bu satırları okuduktan sonra başlıyor.

Ezidilik: Güneşe yüzünü dönen kadim bir inanç

Ezidiler, Kürtçe konuşan ve Kürt milletinin kadim bir parçası olan bir topluluktur. İnanç sistemleri, Zerdüştlük, Sabiilik ve Antik Mezopotamya dinlerinden izler taşır. Melek Tavus’a (Tawûsê Melek) duydukları bağlılık, aslında yaratılışın kutsallığına, iyiliğe ve Yaradan, iradesine duydukları sarsılmaz bir teslimiyettir. Onlar için Melek Tavus, Yaradanın, yeryüzünde ki temsilidir; kötülüğün değil, sınavın, sabrın ve yükselişin sembolüdür.

İbadetleri gizlidir çünkü yüzyıllardır kendilerini savunmak zorunda kalmışlardır. Dua ettiklerinde başlarını doğuya çevirirler çünkü güneş onların nazarında Yaradanın, ışığıdır. Suya, ateşe, havaya kutsallık yüklerler; doğa onların ibadethanesidir.

Ve işte bu kadar insani, bu kadar zarif, bu kadar barışçıl bir inanç sistemi, çağlar boyunca yanlış anlaşılmış, iftiradan başka bir maksatları olmayan kötü kalpli kimi ruhban sınıfları tarafından şeytanla özdeşleştirilmiş ve bu nedenle sayısız kez kötü kalpli ruhban sınıflarının yönlendirdikleri cahil topluluklar tarafından hedef haline getirilmişlerdir.

Fermanlar: Tarihin suskun kaldığı katliamlar

Ezidiler, tarih boyunca 74 büyük ferman (katliam ) yaşadıklarını söylerler. Her biri, unutulmak istenen bir çığlık gibidir. Bahse konu acımasız fermanlardan sadece 2 örnek:

  • 2007 Şengal Katliamı: Irak’ın kuzeyindeki Şengal bölgesinde Ezidilere ait köylere yapılan bombalı saldırılarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Dünyanın çoğu bu acıya kulaklarını tıkadı.
  • 2014 IŞİD Soykırımı: Ve en acı olanı belki de budur. 3 Ağustos 2014’te IŞİD, Şengal’e saldırdı (Ezidilerin kutsal mabedi olarak bilinen ‘Laleş’in de olduğu bölge). Binlerce Ezidi erkek katledildi, kadınlar ve kız çocukları köle pazarlarında satıldı, binlercesi dağlarda aç susuz bırakıldı. Bu açık bir soykırımdı.

Ve dünya, bir kez daha sessizdi. Kadınların çığlığı, çocukların korkusu, yaşlıların duası gökyüzünde yankılandı ama yeryüzü kör ve sağırdı. Genç kızları, Mısır, Filistin, Ürdün ayrıca MENA bölgesi ülkelerinde ve kısmen de Kuzey Afrika başta olmak üzere Mağribi ülkelerde (Fas, Libya ve Cezayir) ticari bir meta gibi satıldılar.

Binlerce Ezidi genç kızlarından sadece bir tanesinin hikâyesi ile özetlersek; Ekim 2024’te ‘Fevziye Emin Seydo’ isimli Şengalli Ezidi kızının Gazze’de esir bir köle cariye olarak tutulduğu tespit edildikten sonra yapılan bir operasyon ile Gazze’den sağ salim çıkartılıp, Şengal’de kendisini hasret ve özlem ile bekleyen ailesine teslim edildi. Erbil ve Tel Aviv’in ortaklaşa yürüttüğü bir operasyon neticesinde bu sonuca ulaşılmıştı.

Son yıllarda yapılan girişimler neticesinde bunların birçoğu büyük acılar yaşamış bir şekilde ailelerine kavuştularsa da kaçırılanların travmaları halende farklı coğrafyalarda devam etmektedir.

Ezidiler: Toprağın yarası, vicdanın aynası

Ezidiler, Ortadoğu’nun orta yerinde, bir utanç aynasıdır. Onlara yapılan zulüm, aslında insanlığın yüzleşmekten korktuğu büyük bir suçun belgesidir. Ancak Ezidiler, sadece mağdur değildir; onlar inancın ve umudun adıdır.

Dünyanın dört bir yanına dağılmışlar ama inançlarını terk etmemişlerdir. Kamplarda, sürgünlerde, diasporada bile dualarını ana dillerinde (Kürtçe) etmeye devam ederler. Çünkü onlar bilir: İnanç, bir bina değil; kalpte yaşayan bir ışıktır.

Onların müziği bir ağıttır, ama aynı zamanda bir duadır. Dini liderleri Şeyh Adi’ye duydukları bağlılık, sadece bir figüre değil, yüzyılların hatırasına olan bir saygıdır. Her Çarşema Sor, bir yeniden doğuştur. Her renkli yumurta, bir dualı hayattır.

Bir insanlık daveti

Ezidilere bakarken, onlara acımak değil; onlara saygı duymak gerekir. Bu halk, binlerce yıl boyunca inancını koruyarak yaşamışsa, biz de onların hikâyesini korumak zorundayız. Çünkü Ezidilik, sadece Ezidilerin değil; insanlığın ortak mirasıdır.

Ezidiler yeryüzünde yaşarken, biz henüz insanlık sınavını verememişizdir. Onlar yaşadıkça biz insanız; onlar yok olursa sadece tarihin utancı kalır.

Değerli okurlar, sizler bu satırları okurken, bir dağın eteğinde dua eden yaşlı bir Ezidi kadınını hayal edin. O’nun elleri semaya kalkarken, belki de bir oğlunu bir fermanla kaybetmiştir. O dua ederken, biz susamayız.

Yayınlama: 02.05.2025
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.