Kadın Bir Bireydir | Kimseyede Ait Değildir!

Avrupa Birliği ülkelerinde artan kadına şiddet ve beraberinde gelen kadın cinayetleri, modern toplumların üst perdeden cinsiyet eşitliği savunuculuğunun, ajitasyondan ileriye gidemediğini bir kez daha göstermiştir.  Dünyanın en güvenli ve en yüksek düzeyli cinsiyet eşitliğine sahip ülkelerinden biri olma şöhretine sahip İsveç’te, beş haftada altı kadın erkekler tarafından katledildi. Avusturya’da da kadınlar açısından durum çok farklı […]

Avrupa Birliği ülkelerinde artan kadına şiddet ve beraberinde gelen kadın cinayetleri, modern toplumların üst perdeden cinsiyet eşitliği savunuculuğunun, ajitasyondan ileriye gidemediğini bir kez daha göstermiştir. 

Dünyanın en güvenli ve en yüksek düzeyli cinsiyet eşitliğine sahip ülkelerinden biri olma şöhretine sahip İsveç’te, beş haftada altı kadın erkekler tarafından katledildi.

Avusturya’da da kadınlar açısından durum çok farklı değil. 

Beş ay içerisinde on bir kadın, eski partneri tarafından katledildi. 

Her beş kadından biri, aile içi şiddete maruz kalıyor. 

Başbakan Sebastian Kurz, olumsuz gelişmeler karşısında her zaman tekrara düştüğü cümleyi kurarak, “Avusturya’da kadına şiddetin yeri yok!” diyerek, gerekli tüm önlemleri alacaklarını söyledi.

Ancak aynı Başbakan üç yıl önce aşırı sağ parti FPÖ ile kurduğu koalisyon hükümeti döneminde, sırf hükümetini protesto ettiler diye, kadın örgütlerine yapılan destekleri üçte bir oranında düşürdü. 

Başbakanın, on bir kadının katledilmesinden sonra, “kadına karşı şiddetle mücadeleye gereken bütçenin ayrılacağını” söylemesi ne kadar samimi ve inandırıcı olabilir ki?

Kadının erkek karşısında güçsüz kılan, sadece fiziksel güç olarak gören anlayış, kadınların öldürülmesini engelleyemez. 

Kadını, erkek karşısında eşit ve güçlü kılacak olan kadının içinde bulunduğu şartların değişmesiyle mümkündür. 

Çünkü insanın değişmesi, şartlarının değişmesiyle olanaklıdır. 

Şiddet gören kadının, erkeğe ekonomik bağımlılığı, olası cinayetleri engelleyecek olan şikayet mekanizmasını tıkamakta, kadını, şiddet mi yoksa ekonomik zorluk mu seçimine itmektedir.

Tam da bu noktada, tarihler boyu süre gelen, erkeğin egemenliği, kadının erkeğe ait olduğu dayatması meşru bir zemine oturtulmaktadır. 

Egemen erkek, dinlerinde pekiştirdiği bu anlayışla, kadını soy devamı ve kendisine biat eden varlık olarak görmüştür. 

Başbakanın kadına karşı şiddeti engellemek için her şeyi yapacağız söylemi, soyut ve popülist politikaların ürünü olmaktan ileri gidemez. 

Başbakan Kurz, kadının şartlarını değiştirmek için, daha eğitimli olmasına rağmen kamu kuruluşlarında çalışan kadınlara, erkeklere verilen maaşın aynısını verilmesini sağlayabilir mi?

Yani, eşit ücret, eşit koşullar yaratabilir mi?

Tabi ki hayır. 

Bizler kadına şiddet fiilinin, sonuçuna odaklanıyor, “neden-sonuç” ilişkisi kurmadan, ‘birazda timsah gözyaşlarıyla’, ajitasyon yapıyoruz. 

Kadına şiddetin nedenlerini, fiili gerçekleştiren erkeğin öznel durumundan yola çıkarak analiz ettiğimizde, o erkeğe lanetler eder, kendimizi de aklamış oluruz. 

Zaten amacımız da bu değil mi?

Tüm erkeklerin iç dünyasında yaşattığı şiddet olgusunu, pratikte uygulayanda lanetlemek ve ataerkil toplumu aklamak. 

Kadının bir birey olduğunu, onun bütün fiziksel ve ruhsal farklılıklarından bağımsız kabul etmek ve bu farklılıkların kadını, erkeğin karşısında güçsüz kılmadığına inanmak, cinsiyet ayrımı olmayan bir topluma atılan ilk adım olacaktır. 

Bu perspektiften bakıldığında, daha yaşanılır bir dünya olacağını göreceksiniz…

Yayınlama: 07.05.2021
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.