İki Milletvekili, Bir Cümle ve Bir Gerçek
“Bazı cevaplar, sorulmadığında anlam kazanır.”
Gazetecilikte her zaman doğru soruyu sormak isteriz. Fakat bazen, sorudan önce gelen bir cümle, bütün cevapların yerini alır.
Dün göçmen kökenli bir Avusturyalı milletvekiline, kendisi gibi bir başka vekil hakkında soru yöneltmek istedim. Bugüne kadar ne zaman kendisine başvursam, açık yüreklilikle yanıt vermiş, gazetemizin doğru haber aktarımına katkı sağlamış biriydi.
Ancak bu kez farklıydı.
Soruma zemin oluşturacak kısa bir bilgi verdim. Tam asıl soruya geçecektim ki, beklenmedik bir mesaj geldi:
“Bazı kişileri entelektüel düzlemde değerlendirmeye çalışmak, boşuna derinlik aramak gibidir.”
Bu cümle, bir politik eleştiriden çok, bir felsefi gerçeğin dışavurumuydu. Çünkü gerçekten de bazı insanlar üzerine fazla düşünmek, boş bir kuyuya ip sarkıtmak gibidir — suyun orada hiç olmadığını bile bile.
Bizler çoğu zaman “anlam” arayışını bir görev gibi üstleniriz. Oysa her düşünce anlam taşımak zorunda değildir.
Her söz bir fikir doğurmaz, her konuşan da düşünmez.
Sokrates’in dediği gibi: “Bilgelik, neyi bilmediğini bilmektir.”
Bazen de bilgelik, kimin üzerine düşünmeye değmeyeceğini bilmektir.
Bir gazeteci olarak, kelimelerle inşa edilmiş bir dünyada yaşarım. Ama dün, bir cümlenin sessizliği bütün kelimelerden daha çok şey anlattı.
Sorudan vazgeçtim.
Sadece şunu yazabildim: “Haklısınız.”
Ve gerçekten de haklıydı…
Belki de bütün mesele şu:
Bazı cevaplar, sorulmadığında anlam kazanır.