Avusturya ordusu en son galibiyetini Türklere karşı aldı…

Orta çağın sonuna kadar sadece savaş çıkarma, barış anlaşması, mülki ihtilaflar, ittifaklar, tahta çıkma, düğün ve cenaze törenleri gibi nedenlerle karşılıklı elçiler gönderilmesi, o günlerde, Avusturya ile Osmanlı’nın ilişkisinin sınırlarını belirliyordu.

Avusturya’nın 16. yüzyılın ortasından itibaren İstanbul’da daimî bir diplomatik temsilciliği bulunmasına karşın, Osmanlı İmparatorluğunun ilk Daimî Büyükelçi İbrahim Afif Efendi 1798 yılında Viyana’ya gelmiştir. 

İki ülke arasındaki karşılıklı temsilci anlaşması tarihsel düşmanlığı bitiremedi. 

Yani, 1529 ve 1683 yıllarında gerçekleştirilen iki Viyana kuşatmasının yarattığı etkileşim, iki millet arasındaki gerginliğin temelini oluşturmaktadır… 

Osmanlı ile Avusturya arasındaki tarihi zıtlaşma, 1791 yılında imzalanan ve 1787-1791 Osmanlı-Avusturya Savaşı’nı sona erdiren Ziştovi Antlaşması’yla son buldu,- Ve Birinci Dünya Paylaşım Savaşı’nda müttefikliğe dönüştü.  

Osmanlı ile Avusturya askerleri Birinci Dünya Paylaşım Savaşı’nda Galiçya cephesinde birlikte savaştı. Ancak bunu Avusturyalıların büyük bir çoğunluğu bilmiyor…

Monarşinin son dönem mirası üzerine kurulan, Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti arasında 1924 yılında “Dostluk Anlaşması” imzalandı. [Bu anlaşmadan Avusturya medyası bugüne kadar kayda değer bir vurguda bulunmadı.]

1930’larda, önce Almanya sonrasında Avusturya’da faşizmin altın çağına geçiş yaşanmasıyla, Avusturya kırk yıl sonra Türkiye ile yeniden ilişkiye girmek zorunda kalacağını bilmiyordu. 

Viyana Heldenplatz’ta Hitleri 200 bin Avusturyalının dinlediği 1938 yıllarıydı. 

İkinci Dünya Paylaşım Savaşı bitmiş, artık geride 1918 yılında ilan edilen cumhuriyetin yerinde yeller esiyordu.  

Viyana, Berlin gibi bölünmüş hatta tam ortasına duvar örülmesi düşünülüyordu – ‘Berlin Duvarı’ gibi.

[Dip not: Avusturya Komünist Partisi KPÖ, Sovyetler lideri Stalin ile olan iyi ilişkilerini kullanarak, Viyana Duvarı-nın yapılmasını engellemiştir.]

İkinci Cumhuriyetin kurulması ve Amerikan yardımlarıyla, zaten sanayi devrimini tamamlamış Avusturya tam kapasite, sosyal devlet olarak Kapitalist üretim ilişkilerini rayına oturttu. 

Ancak kapitalist üretim ilişlerinin olmazsa olmazı, ucuz iş gücüdür. İşte o ucuz iş gücü, bugün Avusturya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin, dedesi veya babası oldu. 

Aradan yıllar geçti…

1995 yılında AB üyesi olan Avusturya’nın karşısına, bir dönem misafir işçi aldığı az gelişmiş bir ülke, AB üyesi olmak isteyen olarak önüne kondu. 

Avusturya, Türkiye’nin AB üyeliği kapsamında, her dönem Türkiye’nin AB üyeliğine en az halk desteği verilen ülke özelliğini korudu. 

Halk arasına yayılan tarihsel düşmanlık tohumlarının siyasete yansıması ise, Avusturya’nın Türkiye’yle ilgili AB sürecinin işleyişini engellemek olarak görüldü. 

Çünkü Avusturyalılar okullarda, Graz kentinde tarihte yaşanan üç istila öğretisinin birinin, Osmanlı olduğunu öğrendi.

Ama diğer iki istilanın ne olduğunu unuttular…

[Dip Not: Diğer iki istila ise “Çekirge ve Veba salgını”]

Avusturyalılar, askeri geçmişlerinden pek de gurur duymaz. 

O nedenle son zafer kazanılan savaşın üzerinden kahramanlık vurguları yapılır. 

Avusturya ordusunun kazandığı son savaş ise, yaklaşık 347 yıl önce Türklere karşıydı.

İşte geleneksel ve içgüdüsel düşmanlığı ve üstünlük psikolojisini oluşturan, kuşatmalara rağmen teslim olmamak ve seni kuşatandan şimdi, ekonomik olarak üstün olma gerçekliğidir. 

Avusturya’nın tüm okul kitaplarında Türklerle kimin savaştığından, 1683’te Hristiyan dünyasını Türk işgalinden kimin kurtardığından bahsediliyor. 

Tüm bu olaylar, siyasal birlik üzerinden kurulan Avusturya kimliğinin oluşmasında önemli rol oynuyor.

Bu aynı zamanda, milliyetçi hatta ırkçı politikanın alt zeminini oluşturuyor. 

Tatillerini Türkiye’de geçiren Avusturyalılar bile, Türkiye hakkında çok kötü tarihsel bilgiler nedeniyle, ön yargılarını kıramıyorlar.

Bu durum örnek teşkil etmesi bakımından, Türkiye Yunanistan ilişkilerinde de irdelenebilir…

Ancak, iki milyon üniversite mezununa sahip, dokuz milyonluk ülkede bile, entelektüel akıma rağmen, medya ve hükümet politikaları belirleyici ve kabul edilir oluyor. 

Bu, son dönmelerde biraz bocalayan Avusturya medyasının Türkiye ile iyi giden ilişkilerinde toparlanması durumunda yapacağı yayınlarla, iki halk arasında bir yakınlaşma sağlaması bekleniliyor.

Tabi şimdilik… | DerVirgül 

Yayınlama: 09.07.2022
Düzenleme: 02.12.2022
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.