Hasta mıdır nedir!

Hastalık, insan doğasında bir şeylerin ters gittiğinin, bedensel ve zihinsel rutin işleyişin aksaması, insanın işlevsizleşmesi daha da ötesi, ölmesi olarak tanımlanan büyük bir söz.   Hastalık, içinde yer ettiği bedene verdiği tahribatın yanı sıra, isminin ürkütücülüğü beraberinde bir başka hastalık doğmasına neden olabilmektedir. Bu da hastalıktan korkma hastalığıdır.   Hastalıktan korkmakta, aslında bir hastalıktır. Hele birde bu […]

Hastalık, insan doğasında bir şeylerin ters gittiğinin, bedensel ve zihinsel rutin işleyişin aksaması, insanın işlevsizleşmesi daha da ötesi, ölmesi olarak tanımlanan büyük bir söz.  

Hastalık, içinde yer ettiği bedene verdiği tahribatın yanı sıra, isminin ürkütücülüğü beraberinde bir başka hastalık doğmasına neden olabilmektedir.

Bu da hastalıktan korkma hastalığıdır.  

Hastalıktan korkmakta, aslında bir hastalıktır.

Hele birde bu hastalığın kaynağı salgın ise, bu korku toplumsal bir boyut kazanır ki, işte o zaman, bu iki hastalık olgusuna yeni bir ortak katılır: Cehalet… 

Cehalet, salgın hastalıkların beslendiği bataklık gibidir.

Salgına karşı kendince çareler üretir, çıkış noktası üzerine komplo teorileri betimler ve bilimsel olan bütün önlemlere, saçma sapan alternatifler üretir.  

Hastalık tek başına bu ikisi karşısında masum kalır.  

Hastalıktan o kadar korkarız ki, bilinç altımız ona karşı deyimler üretir, davranış biçimlerinin karakter yapısına bile onun adını vererek sıfatlandırırız. 

Öyle ki, bizim gibi olmayan, ilginç davranışlar sergilediğini düşündüklerimize, ‘’hasta mıdır nedir’’ deriz.  

Aynı şekilde, hastalığın zıttı olan sağlıklı olmaya da, çeşitli anlamlar kazandırıp olumlu gelişmesini istediğimiz şeylerde kullanırız.

‘’Sağlıklı ilişki, sağlıklı düşünmek, sağlıklı konuşmak’’ gibi pekiştirici tamamlamalar yaparız.  

Bizi tek başına hastalığın bu kadar korkutması karşısında, salgın hastalıkların yaratacağı korkunun boyutlarını siz düşünün.  

Salgın, aslında bir kiralık katiller ordusudur.  

Salgın hastalıklar, hem kedisini öldürür hem de kurbanını.

Her ölen yeni bir kiralık katil bırakır ardında.

Önlem alınmazsa, bu bulaşacak insan kalmayana kadar böyle devem eder.  

Salgın hastalık, insan bedenine giriyor ve herkesin gözü önünde onu yavaş yavaş öldürüyor.

Bu durumun kendi başına geleceğini bilen insan, çaresizce bekliyor ve bir kurtarıcı arıyor.  

İnsan iki şeyden beklenti içerisine giriyor.

Birincisi inançlarının ona bahşettiği ibadet, ikincisi ise vergisini verdiği ve kendisini yönetmekle görevlendirdiği devlet.  

Aslın da bir üçüncü şey daha var.

Bu da insanın kendisi.  

İnsan salgın hastalıklarda, en son kendisine başvuruyor.

Önce inançlarına sarılıyor, sonra devlet otoritesine ve en sonunda kendi aklına.

Salgın hastalıklarda en önemli faktör tabi ki insanın aklı ve iradesidir.

Zira bunlar olmayınca, ne inançları ona yardım edebiliyor, nede otorite.  

Otorite bu nedenle evinizden çıkmayın diyor.  

Devlet, biz ölmeyelim diye, bize yasaklar getiriyor.

Ölmek yasak diyor adeta.

Ama biz ısrarla bu yasağı deliyoruz.  

İnsanların yaşaması için sokağa çıkma yasağının getirilmesi, ne kadar ironi ise, buna rağmen gereksiz şeyler için sokağa çıkmakta o kadar trajiktir.  

 

– İki gün önce, Avusturya’nın genç başbakanın sarf ettiği bir söz, ‘’bu adam hasta mıdır nedir’’ denilecek türdeydi.  

Başbakan; ‘’İleride, her Avusturyalının, korona virüsünden ölmüş bir tanıdığı olacak.’’ dedi. 

Bu ifade, rakamlara döküldüğünde ortalama kaç insan öleceğini bulmak oldukça zor.  

Avusturya sekiz milyon nüfusa sahip. Viyana hariç 286 belediyesi olan yerleşim bölgesi bulunmakta.

Viyana belediyelerini de katarsak, 309 belediye oluyor.

Köyleri hesaba katmazsak ve her insanın ortalama 50 kişiyi tanıdığını var sayarsak, Başbakanın ifadesinin rakamsal karşılığı 3200 kişiye tekabül ettiği sonucuna varıyoruz.  

Dünya devlet liderleri, salgın karşısında, siyasetin ön gördüğü demeçleri verirken, Avusturya Başbakanı, her kesin bir tanıdığı ölecek demesi stratejik bir yatırım mı?

Yoksa salgın kontrol altına alınamıyor mu? 

Başta Amerika olmak üzere, salgına karşı popülist söylemler üreten tüm ülkeler, salgının ciddiyetini yaşanan can kayıplarıyla derinden hissettiler.  

Hatırlarsanız, Türkiye Cumhurbaşkanı, “Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden güçlü değildir” demişti.

Bunun, siyasi bir propaganda söylemi olduğu, çok geçmeden salgınla mücadele kapsamında, yardım kampanyası başlatılmasıyla anlaşılmıştı.

“Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden güçlü değildir” söylemi, halkın virüs karşısında korunaksız kalmasını sağlamış ve salgın sinsi ve sessizce yayılmıştır.  

Ülke liderlerinin açıklamaları, toplumun davranışlarını belirlemektedir.    

 

– Herkesin bir tanıdığı korona salgınından ölecek ifadesi, evde tutulamayan insanlara bir korkutma amaçlı sarf edilen sözler miydi, yoksa gerçekler mi?

Bunu zaman gösterecek.  

Ama hastalıktan korkutmak için yapılan her eylem yeni hastalıklar doğuracaktır.

Zira hastalıktan korkmakta bir hastalıktır…#EvdeKal

Yayınlama: 01.04.2020
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.