Pahalı sosyalleşme | Ucuz paylaşımlar

Sosyolog Ray Oldenburg’a göre, sosyalleşme üç mekânsal boyuttan oluşur. Birincisi aileye, ikincisi iş hayatına hizmet ediyordu. Bugün bireylerin birbirleri ile iletişimini sağlayan, ev ve iş yerleri dışında kalan ve insanların buluşma, sosyalleşme, eğlenme gibi amaçlarla kullandıkları yerler olarak tanımlanan üçüncü yerler kavramı, Ray Oldenburg’un 1989 yılında yayımlanan
‘The Great Good Place’ adlı kitabıyla hayatımıza girmiştir.

Üçüncü yerler, topluluk hayatının sabitleyicileridir ve gündelik yaşamda yaratıcı etkileşimleri mümkün kılarlar. Oldenburg, üçüncü yerleri ev ve iş yerleri dışında kalan ve insanların buluşma, sosyalleşme, eğlenme gibi amaçlarla kullandıkları yerler olarak tanımlar. Üçüncü yerler nötr, eşitlikçi, temel aktivitesi sohbet olan, herkesin kolaylıkla ulaşabildiği, müdavimleri olan, sade bir profili ve neşeli ruh halini içeren, evden uzak ama ev gibi olan yerlerdir. Bu kapsamda; kahvehaneler, restoranlar, kulüpler, alışveriş-merkezleri, sinema ve tiyatrolar, kafeler, spor merkezleri, kütüphaneler vb. birçok yer üçüncü yerlere örnektir.
Ancak bu yerlerin kullanım amaçları ve biçimleri birbirinden farklı olduğu gibi müdavimleri de farklılık gösterebilmekte ve üçüncü yerlerin kullanıcıları [müşterileri] yaş, cinsiyet, sınıfsal, etnik ve kültürel aidiyet eğilimleri bakımından farklılaşabilmektedir. [kaynak: The Great Good Place]

Alman medya bilimcisi Profesör Guido Zurstiege, Oldenburg’un bahsettiği üçüncü yerlerin her zaman tüketime hizmet ettiğini ve sadece uygun maddi imkânlara sahip kişilerin sürekli ve düzenli olarak bu yerleri ziyaret edebildiğini görmezden geldiğini eleştiriyor.

Oldenburg’a göre tipik üçüncü yerler örneğin Prater bira bahçeleri, 1. Bölge Viyana kahvehaneleri ve meşhur tiyatro ve kütüphaneleridir. Getto semtlerinin üçüncü yerleri ise genel olarak kafe, kahvehane, cami dernekleri ve yerel derneklerdir.

Sosyalleşmenin sınıfsal farklılıklarından bağımsız, getto semtlerinde sosyalleşmek, kendi içerisindeki feodal ilişkilerin yoğun yaşanmasına rağmen, çok masraflı ve bu nedenle kimileri için çok az yapılan bir davranış haline gelmiştir.

Sosyalleşmenin her gecen gün daha pahalı olması, “mış” gibi yaşayanların sayısını artırıyor; çok sıradan bir etkinlik bile sosyal medyadan yayınlanırken, olduğundan daha fazla abartılıyor. Bu, sosyalleşmenin sınıfsal farklılıklarından kaynaklanmaktadır.

Şu tatil günlerinde bir kesim Türkiye’nin en pahalı sahil bölgelerinden fotoğraflar paylaşırken, diğer bir kesim sosyalleşmek için ailesiyle bir restoranda yemek bile yiyemiyor.

Öte yandan, pahalı bir mekâna sadece sosyal medyada paylaşım yapmak için giden bir kitle doğdu. Viyana’da belirli mekanlara giderek ızgara çeşitlerini veya serpme kahvaltılarını sosyal medyadan paylaşan kitle, sosyalleşmenin “sosyal” sıfatını alarak, “medya” ve “paylaşım” tanımlamasıyla birleştirerek, pahalı hayatları olduğunu ucuz tutumlarıyla sergiliyorlar.

İnternet çağının beraberinde doğurduğu bireyselleşme ve sanal hayatlardan şikâyet ederken, sosyalleşmeyi işaret ediyoruz. Ancak sosyalleşmenin bu kadar pahalı olduğu bir ortamda, sivil toplum kuruluşlarının özellikle gençlerin sosyalleşmesi için yeni alanlar açması gerekmektedir. Aksi taktirde sosyal medyada ucuz paylaşımlar bitmediği gibi, bireysel yalnızlıkla yetişen ve davranış bozuklu sergileyen bir nesil yetiştirmiş oluruz…

Sivil toplum kuruluşları gibi, bu amaçta faaliyet gösteren kurumlar, sosyalleşmek için yüksek miktarda para harcamak zorunda kalınmasını en asgari düzeye indirdiği biliniyor. Göçmen dernekleri de bu yönlü çalışmalar zaman zaman yürütüyor. Ancak ne kadar yeterli geliyor bunu kestirmek çok güç…

Yayınlama: 30.08.2023
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.