BIR ÇAYLA, BİR KEKLE KÜLTÜR…

Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verildi. Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu. Türk takımında ise 2 kişi kürek çekiyor, 3 kişi şeflik 3 kişi müdürlük yapıyor 1 kişi de dümeni kullanıyordu. Her iki takımda, performanslarının en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden […]

Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verildi. Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu.

Türk takımında ise 2 kişi kürek çekiyor, 3 kişi şeflik 3 kişi müdürlük yapıyor 1 kişi de dümeni kullanıyordu.

Her iki takımda, performanslarının en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden geçti. Büyük gün geldi ve iki takımda, kendini hazır hissediyordu.

Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazandılar…

Yarış sonrası Türk takımı çok sarsılmıştı. Türk şirket yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi. Yapılan araştırmalar, analizler ve uzun çalışmalar sonucu düzenlenen raporlara göre hata bulundu ve çözüm önerisi getirildi.

Çözüm olarak yönetimdeki düzeni güçlendirmek için 1 genel müdür atandı, ve sandaldaki ağırlığı dengelemek için kürekçi sayısı da 1’e indirildi. Japonlara yeni bir yarış teklif etme kararı alındı.

9 kişilik Türk takımı Japonlarla bir yarış yapmak üzere yeniden yapılandı.

Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu. Türk takımında ise yeni yapılanma şekli şöyleydi,

1 genel müdür

3 bölgesel müdür

3 dümen şefi

1 dümenci

1 kürekçi

ikinci yarışı Japonlar iki kilometre arayla kazandılar.

Tepesi atan Türk şirketi yönetim kurulu hemen harekete geçti. Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan kürekçi kovuldu, müdürlere ve diğer personele sorunun çözümüne olan katkılarından dolayı ikramiye verildi.

………

TABİ BU TURKIYEMİZİN BİR DÖNEM DEVLET MEMURLUGUNDAKİ GERÇEĞİ…

Evet sevgili okuyucular ülkemde makam koltuk sevdalısı çok.

Amacın, aracın arkasında kaldığı günleri yaşıyoruz.

Ülke olarak huzurun, birlikteliğin demokrasinin gerçek manasıyla yaşanmasına gerçekten çok ihtiyacımız var. Edinilen koltuk bu amaç uğruna kullanılmalı şahsi menfaatlerimiz genel menfaatlerin gölgesinde kalmalı….

Ülkemde işsizlik oranı o kadar arttı ki  o koltuklarda acaba kimler var, amaç aracın gölgesinde mi  …gibi düşünceler içerisinde televizyonu açıp biraz bakınayım diyorum.

Oda ne! Tam ihtiyacımız varmış ilaç gibi geldi diyorum duyduklarıma. Makama, koltuğa ,iş sahibi olmaya gerek yok artık. İşsiz popülasyonunun arttığı ülkemde dert ettiğiniz şeye bak.

Milli kıraathaneler var ya, boş veeeer işsizliği…

En büyük problem çözüldü aman yarabbim!

MİLLİ KIRAATHANELER.

Bakın burası çok önemli. ülke olarak kıraathane kültürü nesilden nesile aktarılmadan refah seviyesini yakalamamız mümkün değilmiş meğer.

Allah’ıma binlerce şükür muasır medeniyetler seviyesine ulaştık. Memlekette her şey bitti de tek ihtiyacımız kek yiyip çay içileceği yaşlılarla sohbetlerin yapılacağı milli kıraathaneler kalmıştı.

Gündüz vakti ortalıkta işsiz adam kalmaması gerekirken, anca emekliler takılması lazımken, herkesin işinde gücünde olması şartken ortaya atılan fikre bakın ..Bu projeye bir de ikram edilen çay ve kekin yanında  hızlandırılmış pişpirik dersleri eklendi mi bakın kim takar artık işsizliği. İssizlere iş bulamıyorsak çay verip oyalayalım.

İşsizlik maaşı yerine çay içelim kek yiyelim oturalım akşama kadar milli kıraathanelerde para bulup ta hiç gitmediğimiz yollar halkında muhabbetler edelim. Bırakalım aynı havayı soluduğumuz başka ülkelerin insanları yeni üretimlerde bulunsunlar , aydın ülke konumuna gelsinler.

Aslında gelişmiş bir ülke olarak, mini kütüphane ve enstrüman çalınan bir bilge yuvası olsa bu kıraathaneler, sonuna kadar desteklerim. Ama ülkemde bu formatta olacağını sanmıyorum.

  Sait Faik Abasıyanık 1948 tarihli Yedigün dergisinde, İstanbul kahvehanelerinden şöyle bahseder “sıcak, temiz, beyaz mermerli, ince belli çay bardaklı, mavi- sarı- turuncu fincanlı, köylü zayıf garsonlu, Sarı yüzlü ocakcılı, İstanbul kıraathaneleri..

Siz birer tembel yatağı değil birer bağımsız Üniversitesiniz, Üniversiteden daha da bağımsızsınız.”

Sait faik bunu söylemiş tamam da o bir dönemlerdi. Kahvehane kültürü zaman içinde bir hayli değişti. Bir şey değişmedi kahvehanede geçmeyen zaman kavramı… Sedirlerin yerini masa ve sandalyeler, hikayelerin yerini okey taşlarının gürültüsü, okuma alışkanlıklarının yerini ise at yarışı tutkusu ve bolca ağızdan çıkan küfürler doldurdu.

Sait Faik’in söylediği tarz kahvehane ve günümüz işsiz insanı ..

Diyorum ki insanlarımız evlerine aş götürme imkanına sahip olursa, boş vakitlerinde çok renkli kitaplarla(?) doldurulacak kıraathanelerde yani bağımsız üniversitelerde(?) kültürlenebilirler değil mi?

İşinden olan

Aşından olan

Genci yaşlısı binlerce insan

Kendisi millet kıraathanelerinde çayını içecek, keklerini yiyecek…

Peki sorarım

Eve yiyecek ne götürecek

Evdekiler ne yiyecek.

Ben kararımı verdim sevgili okuyucular. Bedava kek ve çay ile oyumu kıraathanelere veriyorum.

Sağlıcakla kalın.. kalalım efendim.

Yayınlama: 09.06.2018
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.