Veba | Aydınlanma | Koronavirüs

1347’de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar. Atası Cengiz Han’ın da yerle bir etmek istediği tüccar şehri kefe’yi alan Cani Bey, tarihte ilk biyolojik savaşı da yapmış oldu.   Veba; 4 yılda Avrupa’nın yarısını öldüren ve Asya’yı baz alırsak 15 yılda 75 milyon kişiyi öldüren hastalığa kimse çare bulamadı.   Doktorlar […]

1347’de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Atası Cengiz Han’ın da yerle bir etmek istediği tüccar şehri kefe’yi alan Cani Bey, tarihte ilk biyolojik savaşı da yapmış oldu.  

Veba; 4 yılda Avrupa’nın yarısını öldüren ve Asya’yı baz alırsak 15 yılda 75 milyon kişiyi öldüren hastalığa kimse çare bulamadı.  

Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar.

Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. 

İnsan doğa karşısında her güçsüz kaldığında yaptığı şeyi düşünmeye başladı: Kara ölümün, Tanrı’nın onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı.  

Papa, Ron nehrini kutsayarak tanrıdan medet umuyor insanların orada yıkanmasını istiyordu ancak veba orada daha hızlı yayılıyordu.  

Veba’nın, Seks ve sık sık banyo yaptıkları için Hristiyanlara verilmiş bir ceza olarak görenler, Avrupalıların sudan ve temizlikten uzaklaşmalarının da temellerini atıyorlardı.  

Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi.

Ortaçağ Avrupa’sında kedilerin, parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu ‘cadıların’ büyülü hayvanları olduğuna inanıldı.

Daha sonra hastalığın sorumlusu olarak kediler gösterilecekti. 

Dinin etkisinden çıkamayan Avrupalı, kilisenin hedef gösterdiği her şeyi yok ediyordu.

Esasında Avrupalılar, kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş olacaklardı. 

Zira, veba salgını yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu.

Kedilerin öldürülmesiyle, doğanın rutin dengesi bozulmuş, veba daha da çok yayılmıştı.  

Kimse çare bulamadı, hastalığın bitişi yine hastalıktan oldu.

Veba o kadar çok ilerlemişti ki artık bulaştığı insanı bir dakikadan kısa bir sürede öldürüyordu.

Ancak hastalık öldürdüğü kişiyle birlikte öldüğü için kimseye bulaşamıyordu. 

Milyonlarca insanı veba değil, cehalet öldürmüştü. 

 

Avrupa halkı, veba salgını karşısında, kilisenin işaret ettiği her şeyin, saçma batıl inançtan ibaret olduğunu görmenin bedelini çok ağır ödemişti.  

Veba salgını sonrasındaki gelişmeleri, aslında Rönesans’a giden yolun ilk temel taşları olarak görüyorum.

Kiliselerin toplum üzerindeki etkinin azalmasını çok iyi değerlendiren bilim insanları, tıp alanında gelişmeler kaydetmeye başladılar.  

 

Amacım, Veba hastalığını konu edinip, koronavirüs ile bir kıyaslama yapmak değil.  

Tabi ki ikisi de ayrı bir salgın hastalık ve sonuçları aynı değil.  

Veba salgını sonrasında çıkan aydınlanma sürecine dikkat çekmek istiyorum.

Avrupa’nın aydınlanma süreçleri, diyalektik kurallar çerçevesinde, karanlığın hemen sonrasında kendisini göstermiştir.

Bu ikinci dünya savaşı Hitler sonrasında da yaşandı.  

Salgın, güç ile ölüm arasında bağı hatırlatıyor, güçsüze karşı merhametsizliği yüzlere çarpıyor.  

Sınırlarını kapatanlara, sınırlar kapatılıyor, uçuşlar iptal ediliyor.  

Koranavirüs elbet bir gün kontrol altına alınacaktır.

Önemli olan en az kayıpla bunu sağlayabilmek.  

Bir diğer önemli olan ise, bu salgının her an, her toplumun çok çaresiz kalabileceği dersinin çıkartılmasıdır.  

Birkaç günde market tezgahlarının boşalmasının, psikolojik etkisi, hiçbir şeyle kıyaslanamaz.

Dokunulmaz olduğunu hissettiğiniz anda, boş reyonlara gözleriniz takılı verir.

Oysa onu yaşayan binlerce insan var dünyanın diğer yerlerinde.  

Temennim o dur ki, koronavirüs salgınından sonra, Avrupalılar arasında yeniden bir aydınlanma süreci başlayarak, yükselen ırkçılığa karşı bir duruş sergilerler.  

Aynı, Veba salgınından sonra otoriteyi karşı geldikleri gibi… 

 

Dip Not: 1679 yılında Viyana’yı kasıp kavuran son büyük veba salgını sırasında kenti terk eden imparator I. Leopold, salgın sona erince bir Veba anıtı yaptırdı.

Birinci Viyana Bölgesi Graben’de bulunan Veba Sütunu, salgının acımazlığının bir resmi gibi durmakta.   

Yayınlama: 17.03.2020
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.