Korku |Tuvalet Kağıdı | Cehalet

Çin’den Dünya’ya yayılan salgın, hepimizi fiziksel yönden olumsuz etkileyebileceği gibi psikolojik sağlığımızı da tehdit edebilmekte. Öyle ki içine düştüğümüz korku yoğunluğundan dolayı günlük hayattaki davranışlarımız değişiyor.  Salgından korunmak için bazı önlemler almamız gerekiyor. Ama bunu yaparken, asıl elimizde olan bir diğer sağlığımızı – aklımızı –  yitirmeden yapmalıyız.   Salgın hastalıklar yaşandığında, doğal olarak hükümetler bir takım […]

Çin’den Dünya’ya yayılan salgın, hepimizi fiziksel yönden olumsuz etkileyebileceği gibi psikolojik sağlığımızı da tehdit edebilmekte.

Öyle ki içine düştüğümüz korku yoğunluğundan dolayı günlük hayattaki davranışlarımız değişiyor. 

Salgından korunmak için bazı önlemler almamız gerekiyor. Ama bunu yaparken, asıl elimizde olan bir diğer sağlığımızı – aklımızı –  yitirmeden yapmalıyız.  

Salgın hastalıklar yaşandığında, doğal olarak hükümetler bir takım önlemler alarak insanların dışarı çıkması gibi sosyal aktiviteleri kısıtlayabiliyorlar.  

Burada önemli olan, bedenlerin salgından korunmak amacıyla, karantina altına alınmasının yanında, kendimizi psikolojik olarak karantina altına almamamızdır. 

İnsan kendisini rahatsız edebilecek her şeyden korkabilir. Bu çok doğaldır da. Ama korku aynı zamanda bulaşıcıdır da.  

Şayet korkunun kaynağı, bilinmezlikse, yani tanımlanamayan bir şeyden korkuluyorsa, bu daha da endişe veren boyutlarda korku hissini artırmaktadır.  

Şimdilik çaresi bulanamayan bir salgın hastalık olan Koronavirüs, kendi içerisinde bilinmezlik taşıyarak, korkunun, evrensel bir boyut kazanmasına sebebiyet vermektedir.  

Zira kimi zaman, benim korktuğum şeyden, bir diğer insan korkmaya bilir.

Ama içerisinde bilinmezlik taşıyan ve toplumun büyük bir kesimini tehdit eden bir gelişme, toplumda bulaşıcı bir korku havası yaratır ki, bu da çok tehlikeli sonuçlara sebebiyet verebilir.  

Tarih, salgın hastalıklar sırasında, insanların kitlesel olarak korku yumağına düştüğünü ve daha sonra birbirlerinden korkarak, birbirlerini yok etmek istemelerine ve yok etmelerine şahit olmuştur.  

Bu gün Avusturya’da toplumsal bir korkunun yaşandığı görülmekte.  

 

Bunun birçok nedeni var. 

Diğer nedenlerin yanı sıra, medya, hastalıktan kurtulanlar ile ölenlere eşit miktarda ağırlık vermeyip, sıklıkla ve sadece ölüm sayılarına odaklandıkça, insanların korku ve endişeleri de belirgin bir şekilde artmaktadır.  

Biz dahil, hiçbir gazete, koronavirüs salgınından tedavi sonucu kurtulanların haberlerini manşetten sayfalarımıza taşımadık.

Ama diğer yandan, ölen insanların haberlerini insanların gözlerine sokarcasına, tıklanma veya tiraj için abartılı haber yaptık.  

Yaptığımız her haberin, ‘’veriliş şekli, başlık, alt başlık ve seçtiğimiz fotoğraf’’ gibi ögelerin, insanlar üzerinde olumlu-olumsuz etkilerini düşünmemiz gerektiğini unuttuk.  

Bütün bunların yanı sıra, birde yalan haberlerin yayılması, komplo teorilerin devreye girmesi, küresel sermayeden, ilaç sektörünün ayak oyunlarına kadar uzanan, içi boş bilgilerle insanların korkularına korku katıldı.   

Bütün bunlar yaşandıktan sonra, insanlar neden bu kadar tuvalet kağıdı alıyor diye sormaya başladık.  

Var olan korkunun ölümcül sonuçları, insanların daha fazla önlem almaya yönlendirerek, gereksiz derecede abartılı seviyelere çıkarıp, kendini “psikolojik olarak karantina altına alan” kişiler haline getirmiştir.  

Oysa Hükümetin almış olduğu önlemler, öngörülen en kötü senaryolar üzerine kurulmuştur. 

Zira hükümetlerin görevi de bu olmalıdır.

Önceden en kötü ihtimalleri hesaplayarak önlemler almak.

Bu bizi endişelendirmemeli, aksine sevindirmelidir.  

İhtiyacından fazla tuvalet kağıdı alan birine, neden bu kadar çok aldın?

Sana ne fayda sağlamasını bekliyorsun diye sormuştum; – Bilmiyorum, herkes alıyor, benden aldım, demişti.  

Aslında, bilinmezlik taşıyan korku duygusuna kapılan insanlar, korktuğu şeyin içeriliğine yakın bir obje alarak, kendisini savunmayı planlamaktadır.  

Bilinç altı ona savunma yapması gerektiğini söyler, o da, korktuğu şeye en yakın tanımladığı objeyi alır.  

 

Bu gün bir arkadaşıma, Koronavirüs salgını değil de, günlerce yağmur yağsa ve sel felaketi ile karşı karşıyayız diyerek hükümet uyarıda bulunsaydı, ne satın alırdın diye sordum. 

Bu sorunun yanıtı, şişme bot oldu.  

Şişme bot sel felaketinde sizi nasıl koruyacaksa, tuvalet kağıdı da korona virüsünden öyle koruyacaktır.  

 

Salgın hastalıkların en yakın dostu, korku ve cehalettir.  

Unutmayın, hükümet, salgının yayılmasını engellemek için evden çıkmayın diyor. Ama biz iki ayrı uç noktadan alıyoruz bu mesajı. 

Ya, ‘’evden çıkan ölecek’’ anlayışı var; bu bilinmeyene duyulan aşırı korku sahiplerine ait.  

Ya da, ‘’beni mi bulacak’’ diyen; parklarda, banklarda kalabalık gruplarla oturanlar. Bunlarda cehaleti benimsemiş kişilere ait.  

Efendim evlerimizden mecbur olmadıkça çıkmayalım.  

Bunu sadece kendimiz için değil, insanlık için yaptığımızı da unutmayalım.  

Bir de, hazır evdeyiz bol bol kitap okuyalım… 

Yayınlama: 19.03.2020
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.