Peki Oyumuzu Hangi Partiye Vermeliyiz?

Avusturya federal parlamento seçimleri Pazar günü yapılacak. Üç ay süren koalisyon görüşmeleri sonucu, 2017’nin son günlerinde kurulan Halk Partisi (ÖVP)-Özgürlük Partisi (FPÖ) koalisyon hükümeti, ülkeye çok çalkantılı bir süreç yaşattı. Ve nihayetinde, ardında, soruşturmalar, videolar, veri yok etmeler gibi, her biri kendi içerisinde soru işaretleri bırakarak, yine çalkantılı bir şekilde dağıldı. Özgürlük Partisi’nin, adeta siyasi […]

Avusturya federal parlamento seçimleri Pazar günü yapılacak.

Üç ay süren koalisyon görüşmeleri sonucu, 2017’nin son günlerinde kurulan Halk Partisi (ÖVP)-Özgürlük Partisi (FPÖ) koalisyon hükümeti, ülkeye çok çalkantılı bir süreç yaşattı. Ve nihayetinde, ardında, soruşturmalar, videolar, veri yok etmeler gibi, her biri kendi içerisinde soru işaretleri bırakarak, yine çalkantılı bir şekilde dağıldı.

Özgürlük Partisi’nin, adeta siyasi asimilasyona uğrattığı Halk Partisi’nin söylemleri, Özgürlük Partisi’nden farkı kalmamış durumda. Her iki partide, türbinlere oynayarak, hiçbir şeyden habersiz yaşayan göçmenleri kendi yarışlarına alet etmekteler.

Siyaset uzmanları seçimlerden sonra, ÖVP-FPÖ hükümetinin kurulmasına kaçınılmaz bakıyorlar.

Ibiza video skandalından sonra, kendisini akladığına inanan FPÖ, daha kararlı bir şekilde devletin ‘sinir’ noktalarına yerleşmeyi hedefliyor.

Avusturya’da var olduğu iddia edilen ‘’Kızıl Derin Devlet’’ yuvalanmasının içine girmek ve rengini değiştirmek başlıca hedefleri arasında.

Zira, gecen yıl istihbarat birimlerinden yasa dışı yollarla ve içişleri bakanlığı adıyla belge alması ve yok etmesi, bu isteğin bir işaretiydi.

Avusturya, özellikle 2000’li yılların başında görülen, Sosyal Demokratların (SPÖ) ve kısmen Yeşiller Partisi’nin durumu fark edip müdahale etmesiyle önü kesilen, ‘’Bürokratik muhafazakârlık’’ dönemini yaşamaktadır.

Hükümet ve idari görevlerde yer alan bürokratların perspektifi olan Bürokratik Muhafazakârlık, hukuk sistemi dışındaki yeni toplumsal hareketler siyasete kargaşayı getiren unsurlar olarak tanımlanır.

Bu hareketler kanunlaştırılmakla meşruiyeti kazanır.

Yani bu hareketler ne kadar yeni sorunları gündeme getirip toplumu etkilerse de “hukuklara dayalı düzen” kavramı asla değişmez.

ÖVP-FPÖ hükümeti, göçmenlerin bir kısmını hukuk dışı görmüş, göçmenlerin kültürel yapısından bağımsız, Avusturya değerleri gibi sübjektif bir slogan altında kanunlar zoruyla toplamak istemiştir. İslam Yasası, Başörtü Yasağı ve Vatandaşlık Yasaları, bu anlayışın birer ürünleri olarak göçmenlere dayatılmıştır.

Genelde yabancıları, özelde ise Türkiye göçmenlerini seçim malzemesi olarak kullanan ÖVP ve FPÖ partilerinin başarılı olmaları durumunda, bizleri daha zorlu bir sürecin beklediğini artık herkesler anlamış durumda.

Ne Yapmalı?

Her şeyden önce iyi bir durum analizi yapılmalıdır. Karşı tarafın yumuşak karnı tespit edilmeli.

Öngörüldüğü gibi, ÖVP-FPÖ koalisyonu kurulduğunda onlara karşı durabilecek, güç odaklarını görmeliyiz.

Stratejik bir hata, onları güçlendireceği gibi, onlara karşı muhalefet olacak tarafları da güçsüz kılacaktır.

Her iki partiye, federal parlamentoda karşı durabilecek partilere oy verilmesi, en azından taktiksel bir destek olarak değerlendirilmelidir.

Şunu her kimse iyi bilmelidir ki, kendi düşüncelerinizin dışındaki hiçbir parti zaten sizi tatmin etmeyecektir. Ama: kendi düşüncenizde dahil olmak üzere, düşüncelerin baskı altına alınmaması için, düşüncelerinizin özgürlüğüne darbe vuracak olan ÖVP ve FPÖ’ye, en güçlü muhalefet edecek partilere destek vermenin zamanıdır.

İdeolojik ütopyalarımızı, Türkiye merkezli siyasetimizi ileriye erteleyerek, parlamentoda gelişmekte olan aşırı sağın önüne geçecek olan partilerin, bu seçimlerde desteklenmesi, en başta göçmenlerin ileriye dönük, yabancı karşıtı yasaların çıkartılmasında sigortası olacaktır.

Fikirsel saplantılarından bir türlü kurtulamayanlar için örneklendirecek olursak, İstanbul Belediye Başkanlığı seçimleri bunun bir örneğidir. İstanbul Belediye Başkanlığı, sadece CHP’nin oylarıyla kazanılmış bir seçim değildir. Mevcut iktidardan hoşnut olmayan her kesim, CHP adayına oy vermiştir.

Çünkü, AK Parti adayını yenebilecek potansiyel ve güç sadece CHP adayında vardı.

Bu durum, AK Parti’de toplumun tamamını kucaklama zaruriyeti doğurduğu gibi, diğer yandan toplumsal muhalefetin ‘’renklerinden’’ bağımsız bir araya gelebileceğinin resmi olmuştur.

Avusturya’da özellikle Türkiye kökenli göçmenler sandığa gidip, kendisine karşı olumsuz yasalar çıkaran partilerin karşısında duran partilere oy vermesiyle, ÖVP ve FPÖ’de karşısında bir güç olduğunun farkına varacaktır. Ve yine bu güç onları, toplumun tamamını kucaklamamaya itecektir.

Türkiye göçmenleri Pazar günü duygularından arınmış olarak, mantık çerçevesinde sandığa gitmeli ve oyunu ona göre kullanmalıdır.

Çünkü bu seçimlerden sonra, hiçbir şey eskisi gibi olmayabilir…

 

Yayınlama: 26.09.2019
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.